28 Eylül 2022

Toprak, üzerinde gezen canlıların ayakları altında çiğnenir, onların çöpünü ve cürûfunu âdeta sessiz ve itirazsız bir dervişin tevâzu, nezâket, zarâfet, edep ve olgunluğuyla sîneye çekip kabullenir, içinde eritip hazmeder, sonra da rengârenk çiçekler, birbirinden leziz meyveler ve taptaze sebzeler hâlinde ikram ederek, yine üzerinde dolaşan o canlıları besler. Ölen mahlûkâtın naaşlarını da âdeta mukaddes bir emânet gibi bağrına basıp haşre dek sâdık bir sırdaş gibi sînesinde saklar.

İşte topraktan yaratılmış olan insanın gönlü de böylesine münbit bir toprak gibi olmalı, kötülüğe dahî iyilikle mukâbele etmelidir.

Gübre atana gül vermeli; tükürene, billur ırmaklarıyla mukâbele etmeli; kendisini ayakları altında ezenleri, başının üstünde taşımalıdır. Velhâsıl mahlûkattan hangi muâmeleyi görürse görsün, dâimâ kendine yakışan güzellikleri sergilemeli, cömert, fedakâr, yapıcı, ihyâ edici olmalıdır.