19 Ocak 2021

Kul hakkı, âhirete kalırsa hesabın nasıl görüleceği, hadîs-i şerîfte şöyle bildirilmiştir:

“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, nâmusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyâmet günü gelmeden evvel o kimseyle helâlleşsin. Aksi takdirde; kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir). Şayet iyilikleri yoksa zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.” (Buhârî, Mezâlim, 10, Rikāk, 48)

Mahşer günü bir mü’minin en kıymetli varlığı, sevaplarıdır. Böyle iken; dünyada girdiği kul hakları sebebiyle, o sevaplarını kaybetmesi, hattâ üstüne başka günahları da yüklenmesi, bir kul için ne fecî bir perişanlık ve hüsrandır!..

En fecîsi de çocuğuna İslâmî bir terbiye ve dînî tahsil vermeyen, onları “uydum kalabalığa” diyerek sokakların insafına bırakan anne-babalardan, âhirette kendi evlâtlarının dâvâcı olmalarıdır. Anne-baba hakkı ne kadar mühimse, evlâtların anne-babaları üzerindeki hakları da o kadar mühim bir kul hakkıdır.