11 Temmuz 2023

Bir müslümanın alâmet-i fârikası, bütün mahlûkata şefkat ve merhamettir. Mü’min; muhtaç ve muzdaripleri gördüğünde;

“Ben onların yerinde olabilirdim, onlar da benim yerimde olabilirdi.” diyerek nefis muhâsebesinde bulunmalı.

Bugün -maalesef- bazı nâdanlar, vatanımızda misafir ettiğimiz Suriyeli kardeşlerimize karşı duygusuzca;

“Ne işleri var burada! Çekip gitsinler kendi ülkelerine!” diyebiliyorlar. Acaba hiç düşünmüyorlar mı ki, rahat ve huzur içinde yaşayabilecekleri bir vatanı, evini-barkını, bağını-bahçesini ve sevdiklerini kim bırakır da hiç bilmediği yerlere gitmeye çalışır? Üstelik bizler, o kardeşlerimizle asırlarca aynı coğrafyayı paylaşmış, aynı bayrak altında yaşamış büyük bir ümmetiz.

Tarihimizde Anadolumuza, 1877-78 Rus Harbi sonrası doğudan, 1912-13 Balkan Savaşları sonrasında da batıdan muhâcir kardeşlerimiz gelmişti. Gerek Kafkaslardan, gerek Balkanlardan gelen bu din kardeşlerimize, necip milletimiz kucak açtı, yer verdi, ikram etti, tıpkı Ensar-Muhâcir arasındaki İslâm kardeşliğini sergiledi. Hattâ İspanya’da zulüm gören yahudileri Kemal Reis gemilerle İstanbul’a getirdi. İstanbul halkı da; “Bunlar zâlimlerin elinden kurtarılan mazlumlardır.” diyerek onlara sahip çıktı.

Bugün bizlere düşen de, vatanımıza sığınmış olan mültecîlere Yaratan’dan ötürü yaratılanlara şefkat düstûruyla yaklaşarak, ecdâdımıza lâyık bir nesil olmaya çalışmaktır.