09 Ocak 2023

Bir kul, hangi mânevî dereceye ulaşmış olursa olsun, bu hâlini koruyup koruyamayacağından aslâ emin olamaz. Dolayısıyla son nefese kadar havf ve recâ arasında, yani ilâhî gazaba dûçâr olma korkusu ve ilâhî rahmete nâil olma ümidi içinde Hakkʼa kulluk, her müʼmin için zarurîdir.

Cenâb-ı Hakkʼın velî kulları dahî, mânevî hâl ve makamları sebebiyle kendilerini ebedî kurtuluşa ermiş kimseler olarak görmemişlerdir. Bilâkis son nefeslerini îman ile verip veremeyecekleri endişesiyle, acziyet duyguları içinde Allâhʼa ilticâ etmişlerdir.

Zira Allah Teâlâʼnın ism-i âzamʼı bildirerek nice kerâmetler verdiği Belʻam bin Bâûrâ’nın düştüğü hazin âkıbet, pek ibretlidir. Bu zât, İsrâiloğulları içinde âlim ve velî biri olarak biliniyordu. Fakat Kurʼân-ı Kerîmʼde bildirildiği üzere, sonradan nefsine uyup dünyaya aldandı ve o yüksek hâlini kaybetti, hattâ îmansız olarak öldü. (Bkz. el-Aʻrâf, 176)