Rabbimiz, Bizi Korkudan Arınmaya Davet Ediyor

DİNLE

DİĞER İZLEME ADRESİ

İNDİR


VİDEO İNDİRSES İNDİR

Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi (Bağlantıyı) Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz.

RABBİMİZ, BİZİ KORKUDAN ARINMAYA DAVET EDİYOR

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin aziz, latîf, mübârek, mücellâ, musaffâ, pâk rûh-i tayyibelerine, ehl-i beytʼin, ashâb-ı kirâmʼın, enbiyâ-i izâmʼın, hâssaten silsile-i Nakşiyye hazarâtının rûh-i şerîflerine, dînimizin, vatanımızın, milletimizin, bütün İslâm dünyasının selâmetine, bu niyâz, bu ilticâ ile, bir Fâtiha-i Şerîfe, üç İhlâs…

Cenâb-ı Hak halkettiği sayısız mahlûkat arasında -melekler dâhil- eğer bir müʼmin, kalbini tekâmül ettirebilirse o meleklerden daha da öteye geçiyor. Cenâb-ı Hak:

“Benî Âdemʼi mükerrem kıldık…” (el-İsrâ, 70) buyuruyor.

وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي

(“…Rûhumdan üfürdüğüm zaman…” [el-Hicr, 29; Sâd, 72]) buyuruyor. Kendinden istîdatlar, meziyetler verdiğini bildiriyor.

Cenâb-ı Hak ahsen-i takvim olmasını, en güzel bir yaratılış olmasını arzu ediyor. Yeryüzünde Allâhʼın şâhidi olmasını arzu ediyor âyetlerde. Onun için, yardımcı olarak Cenâb-ı Hak en büyük insan terbiyecisi peygamberler gönderiyor.

Bize Cenâb-ı Hakkʼın lûtf u keremi, bizim hiçbir dahlimiz olmadan, lûtf-i ilâhiyye olarak 124 bin küsur peygamberin en yücesine ümmet kıldı. Tamamen meccânen, bir bedel ödemeden.

Kıyâmete kadar devam edecek mûcizevî bir kitap -elhamdülillah- bize lûtfetti. Kurʼân-ı Kerîm Cenâb-ı Hakkʼın kullarına gönderdiği mektup. Fânînin mektubu değil, Bâkîʼnin mektubu. Bir Dâruʼs-Selâm, Cennetʼe dâvet mektubu.

Bu cihan, bu dünya, bütün muhtevâsıyla bir imtihan dershânesi olarak hazırlandı. Cenâb-ı Hakkʼın azametine şâhit, zerreden küreye, mikrodan makroya her şeyle müzeyyen hâlde.

Akıl, izʼan, idrak verdi:

اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ (“…Hiç düşünmez misiniz?” [el-En‘âm, 50]) buyuruyor.

اَفَلَا تَعْقِلُونَ (“Akıl erdirmez misiniz?” [Bkz. Âl-i İmrân, 65; el-A‘râf, 169; el-Bakara, 44, 76; el-En‘âm, 32…]) buyuruyor.

اُولُوا الْاَلْبَابِ (“…(Ancak) akıl sahipleri (düşünüp ibret alırlar).” [Âl-i İmrân, 7]) buyuruyor.

“Düşünmez misiniz, akletmez misiniz?” buyuruyor. “Ey ülüʼl-elbâb: akıl sahipleri!” buyuruyor.

Velhâsıl Rabbimiz bizi kendisine dost edinmek, cemâlî sıfatlarla müzeyyen olabilmek, onun için de “lâ ilâhe” Allahʼtan uzaklaştıracak her şeyden kendimizi, kalbimizi koruyabilmek…

İbadet ona göre olacak, kalp ve beden âhengi içinde. Ahlâk öyle olacak. Allah Rasûlüʼne benzeyecek ahlâk. Beşerî olarak da ashâb-ı kirâma benzeyecek, Ebû Bekir Efendimizʼden başlayarak.

Muâşeret. Yine Efendimizʼe benzeyecek beşerî münâsebetler. Hak-hukuk, ukubat vs…

Velhâsıl Cenâb-ı Hak Dâruʼs-Selâmʼa çağırıyor, dâvet ediyor. Bir ömrün de ne kadar olduğunu bildirmiyor. Herkes dünyaya bir takvimle geliyor, kaç sayfa var hayat takviminde, onu da bilmiyor.

Onun için Efendimiz dâimâ; “Esas hayat âhiret hayatıdır.” buyuruyor. (Buhârî, Rikāk, 1) Her an hazırlıklı olabilmek…

Cenâb-ı Hak, Hak dostlarına -kendisine dost olacak-; nefsânî arzuları bertaraf edip zâhir ve bâtını ikmâl etmiş, selîm bir kalbe ulaşmış, veresetüʼl-enbiyâ olma şerefine nâil olmuş, bu nebevî irşad ve davranış mükemmelliğinde zamanlara yayılmış zirveler olmuş o kimselere:

لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

(“Onlara, (kıyâmet günü) korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.” [Yûnus, 62]) Onlar korkmayacaklardır, üzülmeyeceklerdir.

Dünyada da öyle üzülmeyeceklerdir. Ne kadar çileler gelirse gelsin, o çileler basitleşecek, gücünü kaybedecek.

Son nefes var. O da zor bir merhale. Orada bir kolaylık olacak. Korkmayacak, üzülmeyecek. Kabre giriş, dehşetli bir yolculuk. Orada üzülmeyecek, korkmayacak. Tekrar yaratılış, baʼsü baʼdeʼl-mevt, kıyamette kalkış, o zaman da:

لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

(“Onlara, kıyâmet günü korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.” [Yûnus, 62]) Korkmayacak, üzülmeyecek.

Rabbimiz, bizi davet ediyor. Cennetʼe davet ediyor ve korkudan arınmaya davet ediyor. Yani bir, kazalarda, trafik kazası olsun, karşılaştığımız -Allah korusun- diğer herhangi bir musibetlerde nasıl bir korku içindeyiz. Bir terör, ne kadar bir korku veriyor etrafa. Esas korkulacak, son nefes…

وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ

“…Ancak müslümanlar olarak ölün.” (Âl-i İmrân, 102) buyruluyor. Sakın başka türlü ölmeyin buyruluyor.

“…Kim Allâhʼa yardım ederse (Allâhʼın dînine yardım ederse, Allâhʼın dînini yaşarsa yaşatırsa) Allah da ona yardım eder, ayağı kaymaz.” (Muhammed, 7) buyruluyor.

Velhâsıl Rabbimizʼe bir, güzel bir kul olabilmek. Rasûlullah Efendimizʼi kıyâmet günü memnun edebilmek.

“Sakın (diyor Efendimiz) günah işleyerek beni mahcup etmeyin.” buyuruyor kıyâmet günü. (Bkz. Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56)

Okunan âyet-i kerîme Yûnus Sûresi 62. âyetti. Cenâb-ı Hak:

“Biliniz ki Allah dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.”

Yine onların bir vasfını bildiriyor:

“Onlar, îmân edip takvâya ermiş olanlardır.” (Yûnus, 63)

Tabi îman bir zor iş, kolay bir iş değil. Îman zor zamanlarda ortaya çıkar îmânın gücü. Cenâb-ı Hak bu gücü işte Ashâbuʼl-Uhdûd, yakılanlarda bildiriyor hendeklere atılıp.

Yine bu gücü o Firavunʼun sihirbazlarında bildiriyor. Kolları bacakları kesildi, onlar Firavunʼa en ufak bir minnette bulunmamak için:

رَبَّنَا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ

(“…Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı müslüman olarak al.” [el-A‘râf, 126]) dediler. “Yâ Rabbi! Bizim canımızı al hemen!” dediler. “Bir îmandan bir fire vermeyelim!” dediler.

Yine Cenâb-ı Hak Yâsînʼin ikinci sayfasında Habîb-i Neccârʼı bildiriyor. O da tevhîdi korumak için taşlanarak can verdi, tâviz vermedi.

Ashâb-ı kirâmı Cenâb-ı Hak bildiriyor Muhâcir ve Ensar, bir şeyde bulundular direnişte. En ufak bir taviz vermediler. Ve canlarıyla mallarıyla Cennetʼi satın alma gayreti içinde oldular.

Demek ki îman çok zor iş. Îman da zorlukta ortaya çıkıyor. Ondan sonra Cenâb-ı Hak:

“Onlar îmân edip takvâya ermiş olanlardır.” (Yûnus, 63)

Bugün de takvâ nedir? Rasûlullah Efendimizʼin hâlinden hâllenebilmek. Beşerî hayat, ticârî hayat, âile hayatı, evlâdımızın yetişmesi Allah yolunda.

Velhâsıl bir takvâ, ibadette bir huşû, bir duyuş. Mârifetullahʼtan bir nasîb alabilme. Takvâ budur. Yani nefsânî arzuları bertaraf ettirme, rûhânî istîdatları inkişâf ettirme, kendimizin ilâhî kameranın altında olduğumuzu, ilâhî müşâhede altında olduğumuzun kalpte idrak ve şuur hâline gelmesi.

Îmân edip takvâya erenler. Zaten ikisi birbirinin şeyi. Îman güçlü olacak ki takvâ meydana gelsin. Ondan sonra okunan âyette:

“Dünyada da âhirette de onlara müjdeler vardır…” (Yûnus, 64)

Dünya hayatında en huzurlu onlar, peygamberlerden başlayarak. En çok çile çemberinden geçen, peygamberler ve Allâhʼın kıymetli kulları. En çok mesut olan da onlar. Çünkü artık o dünyevî şeyler bir çakıl taşı hükmüne giriyor.

“…Allâhʼın sözünde aslâ değişme yoktur. İşte bu, büyük bir kurtuluşun ta kendisidir.” (Yûnus, 64)

Yine bir, başka bir müjde bu dost olanlara, Hak dostu.

“Şüphesiz Rabbimiz Allahʼtır deyip…” (Fussilet, 30)

ثُمَّ اسْتَقَامُوا (“…Sonra dosdoğru olanlar…” [Fussilet, 30]) Allah Rasûlüʼnün izinde yürüyenler için.

“…Melekler onlara; «Korkmayın, üzülmeyin, Allâhʼın siz vaad ettiği Cennetlerle sevinin.» derler.” (Fussilet, 30)

Hem dünya hayatında, hem son nefeste, hem kabirde, hem de âhirette.

Velhâsıl Cenâb-ı Hak dostluğun bir mükâfâtını bildiriyor. Bir fânî ile dost olunmuyor, Cenâb-ı Hakʼla dost olunuyor. Onun için Cenâb-ı Hakʼla dost olabilmenin büyük bir gayreti içinde bulunabilmek.

Yine ondan sonra Kāf Sûresiʼnden okundu. Kāf Sûresiʼnden 30ʼuncu 35ʼinci âyetler okundu. Cenâb-ı Hak orada mahşerden bir manzara, bir kesit bize gösteriyor:

“O gün Cehennemʼe; doldun mu deriz…” (Kāf, 30)

Cenâb-ı Hak her mahlûkâta bir lisan verdi. Nasıl insana bir lisan, bütün mahlûkâta bir lisan. Cenâb-ı Hak;

“O gün Cehennemʼe; «Doldun mu?» deriz. O da; «Daha var mı?» der.” (Kāf, 30)

“Gönder mücrimleri yâ Rabbi!” der. “Daha var mı?” der.

Ondan sonra Cenâb-ı Hak yine bu dostlarına dönüyor. Dost olanlara.

“Cennet de takvâ sahiplerine yaklaştırılır…” (Kāf, 31)

Cehennemʼe doldun mu denilir.

“Cennet de takvâ sahiplerine yaklaştırılır ve (onlardan) uzak olmayacaktır.” (Kāf, 31)

Cennet onlara çok yakın olacaktır.

“İşte vaad edilen Cennet (bu). Ki o, (bir) Allâhʼa yönelen (her hâlimizde Cenâb-ı Hakkʼa, ibadette, muâmelâtta, takvâda) emirlerine riâyet eden (harfiyyen, gözümüz, kulağımız, dilimiz bilhassa dilimiz, her bakımdan Cenâb-ı Hakkʼa yönelen) görmediği hâlde Rahmanʼdan korkan, Allâhʼa yönelen bir kalp ile (kalb-i münîb, hayır ve şer o kalpte netleşmiş, şerden kaçıyor, bir ateşten kaçar gibi, hayra mesâfe alıyor devamlı. Bir kalb-i münîb) Cennet o kimselere mahsustur.” (Kāf, 32-33) Cenâb-ı Hak buyuruyor.

İbadet tam, muâmelât eksik; olmuyor. Ahlâkî yapıda ufak tefek şeyler var; olmuyor.

Yani şu bardağın içine biraz necâset düşse şu bardağın bütün lezzeti gider. Veyahut da şu bardak bir necâsetin içine girse çıksa, buna en nâdide su konsa, o su içilmez. Çünkü o kap onu kirletmiş oluyor o suyu. Zemzem de karışmış olsa içilmez.

Onun için tevhid “lâ ilâhe” ile başlıyor. Kap temizlenecek. Kalp tertemiz olacak. “بِقَلْبٍ سَلِيمٍ” buyruluyor. (es-Sâffât, 84; eş-Şuarâ, 89)

Rafine olmuş bir kalp istiyor. O kabın içine o cemâlî sıfatlar inʼikâs edecek. Kul, Cenâb-ı Hakʼtan râzı olacak hayatın değişen şartlarında.

Velhâsıl Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmenin devamında, oraya, o selâmete girin buyuruyor. İşte bu;

“Selâmetle girin (bir huzurla girin). İşte bu, ebedî hayatın başladığı gündür.” (Kāf, 34)

“Yevmuʼl-hulûd : bitmeyen bir gün” başlayacak. Ebediyet günü başlayacak. Ölüm yok.

“Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda onun dahası da vardır.” (Kāf, 35) Daha ötesi de vardır buyruluyor…