Rabbim Bizden Namus Eksenli Bir Hayat İstiyor

DiNLE

DİĞER İZLEME ADRESİ

İNDİR


VİDEO İNDİRSES İNDİR

Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi (Bağlantıyı) Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz.

RABBİM BİZDEN NAMUS EKSENLİ BİR HAYAT İSTİYOR

İbadette, ahlâkta, muâmelâtta, her şeyde İslâm yaşanacak. En zor ânımız, son nefes ânımız. Canın gırtlağa geldiği an, rûhun bedene vedâ ettiği bir an.

Bu, ölüm, dünyadaki mânevî durumuna göre tecellî edecek. Tabi biz ölenin zâhirini görüyoruz, bâtınını göremiyoruz.

Cenâb-ı Hak Fussilet Sûresiʼnin 30. âyetinde bir sâlih kimsenin, sâliha kimsenin, bir vefat ânını bize bildiriyor:

“Şüphesiz, Rabbim Allahʼtır deyip (şerîati yaşayan, tatbik eden, ibadetiyle, edebiyle, ahlâkıyla, muâmelâtıyla) sonra «ثُمَّ اسْتَقَامُوا» (Allah rızasının üzerinde, Rasûlullah Efendimizʼin çizgisi üzerinde) izi üzerinde yürüyenler üzerine melekler iner (ölüm ânında), onlara; «‒Korkmayın, üzülmeyin, size vaad olunan Cennetʼle sevinin.» derler.”

Şimdi bu iki bayramı, iki bayramı hayat hâline getirelim; takvâ bayramını, fedakârlık bayramını. İslâmʼı yaşayalım. Son nefesimiz -inşâallah- bir bayram sabahı olsun, birinci bayram, gerçek bayram… Dünyaya vedâ ânımız…

İkinci bayram; bu kıyâmet, zor bir gün. Büyük infilâk günü. Orada, bu dünyada Cenâb-ı Hakʼla dost olanlar için, Cenâb-ı Hak:

لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

“…Onlar korkmayacaklardır, üzülmeyeceklerdir.” (Yûnus, 62) buyruluyor.

Böyle ikinci bayram, o çok zor günün bayramı, kıyâmet günü.

Cenâb-ı Hak:

لَا اُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيٰمَةِ buyuruyor.

وَلَا اُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ buyuruyor.

“Kıyâmet gününe yemin ederim. Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz).” [el-Kıyâme, 1-2])

O kıyâmete andolsun, yemin olsun, buyuruyor Cenâb-ı Hak. Onun bir şiddet ifadesi. Ondan sonra toparlanın, düzelin, nefs-i levvâmeden kendinizi kurtarın buyuruyor. Yani tutarsız bir nefisten kendinizi kurtarın. Hesaba çekileceksiniz, Cenâb-ı Hak buyuruyor.

İşte bu ikinci bayram da, bu kıyâmet bayramı;

لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

(O zor günde) onlar üzülmeyeceklerdir, korkmayacaklardır.” (Yûnus, 62)

Hep Kurʼân-ı Kerîmʼde hatim indirirken okursun: لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ Kimlerdir bunlar? Uzun… Kurʼân-ı Kerîm tarif ediyor kimler olduğunu.

Üçüncü bayram; Cennetʼe giriş bayramı. Rasûlullah Efendimizʼin şefaatine erebilme bayramı. O şefaatle bir Cennetʼe girebilme bayramı.

Tabi, şefaate erebilmek için de -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; “Sizinle kıyamet günü iftihar edeceğim (buyuruyor), çokluğunuzla.” (Bkz. Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56)

Tabi biz, dünyada ne kadar benziyoruz Oʼna. Benzediğimiz kadar, kıyâmette; -اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ (“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” [Buhârî, Edeb, 96]) buyuruyor- benzediğimiz kadar Oʼnun yakınında bulunacağız kıyâmet günü. Oʼnun şefaatine nâil olmak. Bu da üçüncü bayram olur. Cennetʼe girme bayramı.

Dördüncüsü de, daha ötede bir bayram var, o da, ikinci bir Cennet, “جَنَّتَانِ (bkz. er-Rahmân 46, 62)” o da, ruʼyetullah bayramı. O da ayrı bir lezzet, ayrı bir şevk. Cenâb-ı Hak -inşâallah- bu bayramlara nâil eylesin.

Hasan Basrî Hazretleri buyuruyor ki:

“Ey insanlar! Kişi sevdiğiyle beraberdir hadisini yanlış anlamayın!” buyuruyor. اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ : “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96) hadîsini yanlış anlamayın, diyor. “Sâlihlerin amellerini işlemedikçe, sâlihlerden olamazsınız.” buyuruyor.

O bir, demek ki boş bir heves olmuş oluyor.

Ondan sonra gelen âyet:

وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ

“Onlar ki iffetlerini korurlar.” (el-Müʼminûn, 5)

İffetli yaşamak, insanlığın şânındandır. Erkek de kadın da fazîlet timsâli olmalıdır. Maalesef işte günümüzde kadın bir vitrin malzemesi olarak kullanılmaktadır.

Cenâb-ı Hak kadının bir fazîlet timsâli olmasını, toplumun temeli olan âilesine numûne olmasını ister. Bu, hanımlar üzerinde çok durmamız lâzım. Cenâb-ı Hak ne buyuruyor:

رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ اِمَامًا

(“…Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!” [el-Furkân, 74])

Âilenin temelini hanım teşkil eder. Âileler toplumun yapısını teşkil eder. Cenâb-ı Hak ne istiyor? Zevceler… Nasıl zevceler? “قُرَّةَ اَعْيُنٍ” göz nûru olacak zevceler…

Demek ki kız yavrularımıza çok daha fazla îtinâ etmemiz lâzım. Onlar, âilenin temeli olacak.

Ondan sonra “وَذُرِّيَّاتِنَا” oradan gelecek zürriyet. Anne; “ اَلْأُمُّ مَدْرَسَةٌ : anne bir mekteptir”.

رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ

Göz nûru olacak nesiller gelecek. Cenâb-ı Hak öyle olmamızı istiyor.

وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ اِمَامًا

Biz de takvâ sahibi olacağız. O da kâfî değil, takvâmızla numûne olacağız. Ahlâkımız, edebimiz, ibadetlerimizle bir numûne teşkil edeceğiz. Cenâb-ı Hak bizim böyle bir durumda olmamızı arzu ediyor.

Yine, bu, kız babaları bilhassa, evlâtlarımızı, kız evlâdı yetiştirmek çok mühim. -Sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

“Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi (buyuruyor). Bir; gözümün nûru namaz…” (Bkz. Nesâî, Işretü’n-Nisâ, 10)

Efendimizʼin namazı çoktu. Ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Nafile namazları çoktu. Âişe Vâlidemiz:

“Ayakları şişerdi, secde yerini ıslatırdı (buyuruyor), gözyaşıyla…”

Bir; “göz nûru olan namaz” buyuruyor Efendimiz, dünyanızdan sevdirildi.

İkincisi; “sâliha hanım” buyruluyor. (Bkz. Nesâî, Işretü’n-Nisâ, 10)

Demek ki kız yavrularımız, sâliha olarak yetişecek. Eğer onlara en güzel miras evlâtlarımıza, onları sâlih ve sâliha olarak yetiştirmek. En güzel miras bu.

Ömer bin Abdülazizʼe soruyorlar:

“‒Evlâtlarına ne bıraktın?” diyorlar.

O da diyor ki:

“‒Benim yolumdaysa (diyor), bırakacak bir şey yok, benim gibi yaşarlar (diyor). Yok (diyor), benim yolumda değillerse zâten bırakacak bir şey yok.” diyor.

İkincisi; “sâliha hanım” buyuruyor Efendimiz, dünyanızdan sevdirildi. Kim sevdiriyor? Cenâb-ı Hak sevdiriyor.

Yine Efendimiz buyuruyor:

“Cehennemʼde de (diyor Mîraçʼta), en çok kadınları gördüm.” buyuruyor. (Bkz. Buhârî, Iydeyn, 7)

Hem Cennet ayaklarının altında Allâhʼa yakın sâliha hanımların; Allahʼtan uzak, nefsânî plânda yaşayanlar ise Rasûlullah Efendimiz:

“Cehennemʼde en çok kadınları gördüm.” buyuruyor. (Bkz. Buhârî, Iydeyn, 7)

Velhâsıl, yine Kurʼân-ı Kerîmʼde 34 yerde “Meryem” geçiyor. Yani Cenâb-ı Hak Meryem Vâlidemizʼden bahsederken; “iffetini koruyan Meryem” buyuruyor.

-İnşâallah- yavrularımız, Hatîce Vâlidemizʼden, Âişe Vâlidemizʼden, Fâtıma Vâlidemizʼden, Meryem Vâlidemizʼden, Âsiye Vâlidemizʼden misaller olmalı. Bizim için de kıyamet günü yüz akı olmalı.

Esas istikbâli de, istikbâli Allah verir. O yavruyu muhakkak bir Kurʼân Kursuʼndan, bir Kurʼân tedrisinden geçirmemiz lâzım. Aksi hâlde bizden kıyamet günü dâvâcı olurlar.

Velhâsıl Cenâb-ı Hak; “Onlar, iffetlerini korurlar.” (el-Müʼminûn, 5) Namus eksenli bir hayat bizden istiyor Rabbimiz.

Yine rivayette buyruluyor:

Üç husûsiyet… Cenâb-ı Hak Âdemʼin kalıbını yarattı, insanın kalıbını yarattı. Ona Cebrâil geldi. Melek, üç husûsiyet verdi -diğer mahlûkattan ayrı-.

İlim verdi; bu ilim kalbe yerleşti. Bu ilim, kulu mârifetullâha götürecek ilim.

Koyun dâimâ koyundur. Koyun, fazîletli koyun, fazîletsiz koyun olmaz. Tavuk; fazîletli tavuk, fazîletsiz tavuk olmaz.

Fakat, ilim kalbe yerleşti. Bu ilim, mârifetullah ilmi. Cenâb-ı Hakkʼı tanıyan, Cenâb-ı Hakkʼa yaklaştıran ilim.

İkinci; akıl, beyne yerleşti. Bu da, akıl, kalbin durumuna göre vaziyet alır. Ya takvâya, yahut da fücûra meyleder.

فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰیهَا

((Nefse) iyilik ve kötülüklerini ilham edene (yemin ederim ki).” [eş-Şems, 8])

Üçüncüsü; iffet. Bu da insana âit. İffeti sîmâya yerleştirildi. Sîmâ ve göz, iffetin bir şâhidi olmuş oluyor.

Ondan sonra gelen âyet:

وَالَّذِينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ

“Onlar ki (müʼminler ki) emanetlerine ve ahitlerine dikkat ederler.” (el-Müʼminûn, 8)

Bu da çok mühim. Zamanımızda bilhassa çok mühim. Bu liberal dünya, maalesef bu, dünya lezzeti, dünya zevki, emânetlere, ahitlere dikkat ettirmiyor bizi. Bu da çok mühim.

Verilen söz, çok mühim. Verilen söz, borcumuzdur. Akdimiz borcumuzdur. Bunlara çok dikkat edelim. Kefil olursak, kefil olmak da borcumuzdur. Bu sadâkat mühim.

Cenâb-ı Hak Mâide Sûresiʼnde:

“…Bu, sâdıkların sadâkatlerinin fayda vereceği gündür…” (el-Mâide, 119) buyuruyor, kıyâmet günü için.

Allah korusun, Efendimiz buyuruyor:

“İlk kaldırılacak olan haslet, emanettir.” buyuruyor.

“Müʼminlerden ilk kaldırılacak haslet, emanettir.” buyuruyor. (Beyhakî, Şuab, VII, 215/4892, Heysemî, VII, 321)

Müʼminin “el-emîn, es-sâdık” olması lâzım.

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ

(“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” [Buhârî, Edeb, 96])

Cenâb-ı Hak ondan sonra yine namazda “يُحَافِظُون” : “Onlar ki namazlarını muhafaza ederler.” (el-Müʼminûn, 9)

Baştan; “huşû ile kılarlar” (el-Müʼminûn, 2), arada maddeler sayılıyor. Ondan sonra “يُحَافِظُون” : “Onlar ki namazlarını muhafaza ederler.” (el-Müʼminûn, 9)

Şimdi kardeşler! Bu, bilhassa seher vakitleri çok mühim.

Seher vakitlerinde teheccüd namazı, Efendimizʼin uzun seferlerde bile terk etmediği bir namazdır.

Cenâb-ı Hak:

“Geceleri pek az uyurlardı.” (ez-Zâriyât, 17) buyuruyor Zâriyâtʼta. Yine “Seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.” (ez-Zâriyât, 18) buyruluyor.

Yine;

وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْاَسْحَارِ buyuruyor.

“Seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.” (Âl-i İmrân, 17)

Velhâsıl Cenâb-ı Hak bizi seher vakitlerini ihyâ etmeye dâvet ediyor.

Tabi burada birinci vird; hayatımız, Kurʼân ve Sünnetʼin muhtevâsı içinde olacak. Ona dikkat edeceğiz.

Ahlâkımız, ibadetimiz vs. kâmil olacak. Bu, hâlimize güç verebilmek için.

Cenâb-ı Hak seherlerde kapıları açıyor, mağfiret kapılarını açıyor. Bizden kulluk istiyor.

Bilenler, bilmeyenler kimler? سَاجِدًا وَقَائِمًا buyuruyor. Seher vakitlerinde uyanık olanlar. (Bkz. ez-Zümer, 9)

“عِبَادُ الرَّحْمٰنِ” kim? “Allâhʼın rahmetinin tecellî ettiği kullar” (Bkz. el-Furkân, 63) kim? Yine onlar için de yine Cenâb-ı Hak; “secde ederler ve kıyam hâlinde olurlar, geceleri, seherlerde” (Bkz. el-Furkân, 64) buyuruyor.

Velhâsıl seherler çok mühim.

Muhammed İkbal vardır, duymuşsunuzdur, gençler ismini duymuştur. Bu, Pakistanʼın temelini atan kişi. Bu, Mevlânâ gibi aşkla dolu bir kişi. İngiltereʼde tahsil etmiş. Sonra Pakistanʼın mefkûresini ortaya atıyor. Diyor ki:

“İngiltereʼnin kışı pek şiddetliydi diyor. Soğuk, insana sanki kılıç gibi tesir ediyordu. Her taraf, her şey sanki yekpâre buz kesiliyordu. Lâkin bütün bunlara rağmen, çok şükür Rabbim beni Londraʼda bir gün bile seherlerdeki niyaz ve münâcâtımdan mahrum etmedi.” diyor.

Yine diyor, ben diyor, Cenâb-ı Hakʼtan bir duâsında:

“Ey büyük Allâhʼım (diyor), eğer (diyor), benden (diyor), dünya nîmetlerini almayı murâd ediyorsan, hepsini al (diyor). Fakat (diyor), kurban olayım beni seher vakitlerindeki ilticamdan, istiğrâkımdan beni mahrum eyleme yâ Rabbi!” diyor.

Velhâsıl bu, seherler, -inşâallah- ihyâ edelim. Gündüzleri de -inşâallah- muhakkak sâlih, sâliha kimselerle beraber olmaya gayret edelim. Çünkü inʼikâs, insibağ, yani trans denilen bir aktarma oluyor.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Tebük Seferiʼnden dönerken buyurdular ki; ashâb-ı kirâm, bu, Semud Kavmiʼnin -kahrolan bir kavimdi- onun taştan evlerine girdi. Efendimiz:

“–Buradan su almayın.” dedi.

“‒Su aldık (dediler), hamur yaptık.” dediler.

Efendimiz:

“–Dökün!” buyurdu. “Allâhʼın burada bir kahrı tecellî etti, bu Semud Kavmiʼni kahretti burada.” buyurdu. (Buhârî, Enbiyâ, 17) Aradan, belki binlerce sene geçmiş.

Yine Efendimiz Vedâ Haccıʼnda, Mina ile Müzdelife arasında Muhassir denilen bir vâdiden hızlı olarak geçtiler. Orada zaten vakfe yoktur. Sahâbe dediler ki:

“–Yâ Rasûlâllah! Ne hâl oldu ki burada hızlandınız?”

“–Cenâb-ı Hak burada Ebrehe ordusunu Allah kahretti (dedi). Oradan (dedi) bir inʼikâs bize gelmesin.” (Bkz. Nevevî, Şerhu Müslim, XVIII, 111; İbn-i Kayyım, II, 255-256)

Ki, bir maddeden öyle gelirse, demek insandan insana ne şekilde bu geçer?

Gazâlî Hazretleri de, zihnî beraberlik, kalbî beraberliğe gelir. O da helâk eder buyuruyor.

Onun için -inşâallah- dostlarımız, sâlih ve sâdık kimseler olsun -inşâallah-. Cenâb-ı Hak sohbetlerimize de bereket ihsân eylesin.

Lillâhi Teâleʼl-Fâtiha!..