Mü’mine Boş Şeylerle Uğraşmak Yakışmaz

DiNLE

DİĞER İZLEME ADRESİ

İNDİR


VİDEO İNDİRSES İNDİR

Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi (Bağlantıyı) Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz.

MÜ’MİNE BOŞ ŞEYLERLE UĞRAŞMAK YAKIŞMAZ

اَلَّذِينَ هُمْ فِى صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ

Cenâb-ı Hak kurtulan müʼminler için;

“Onlar ki namazlarını huşû ile kılarlar.” (el-Müʼminûn, 2) buyuruyor.

Demek ki namaza, kardeşler, çok ehemmiyet vereceğiz. Yani namaza ehemmiyet vermek… Burada namaz; bütün ibadetler: Oruçtu, zekâttı, hayır-hasenattı, infaktı vs…

Zekâtlarımızı güzel hesaplayalım. Kimlere zekât verilir, kimlere zekât verilmez, hocalarımızdan soralım. Kur’ân-ı Kerîm 8 yer gösteriyor. Hangileri hayrattır, hangileri zekâttır? Ve zekâtımızı fazla fazla vermeye gayret edelim. Onun dışında infak etmeye gayret edelim.

Demek ki, ibadet hayatımızı dolgun, olgun bir hâle getirelim. Rûhâniyetimiz dolsun. Rûhumuz gıdâ alsın ibadetlerden.

Onun neticesinde:

وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ

“Onlar ki boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.” (el-Müʼminûn, 3) Mânâsız şeylerden yüz çevirirler. Müʼmine, mânâsız şeylerle, boş şeylerle uğraşmak yakışmaz.

Bak; kâinatta hiç boş şey var mı? Bir maddeye, âleme bakalım, bir atoma bakalım: Nasıl proton, netron, elektron bir dönüşte. Yıldızlara bakalım, hepsi bir şey hâlinde… Dünyaya bakalım, bir şey hâlinde… Mevsimlere bakalım, devamlı bir şey (dönüş, deveran, hareket) hâlinde…

Demek ki insanın âtıl, tembel kalması, çok kötü bir şey. Boş lâflarla meşgul olması, o da çok kötü bir şey.

Cenâb-ı Hak:

فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْ وَاِلٰى رَبِّكَ فَارْغَبْ

(“Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.” [el-İnşirah, 7-8])

Bir hayrı bitirirsen diğer hayra koş, buyuruyor.

Ne istiyor Cenâb-ı Hak bizden?

“…Kalpler ancak Allâhʼı anmakla mutmain olur.” (er-Ra‘d, 28)

Efendimiz buyururdu:

“Bugün hasta ziyaretinde bulunan var mı? Bugün bir yoksul doyuran var mı? Bugün bir yetim başı okşayan var mı? Bugün bir hasta ziyaretinde bulunan var mı? Cenâze teşyiinde bulunan var mı?” (Bkz. Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 12)

Demek ki müʼmin ictimâîleşecek. Sırf ferdî olarak yaşamayacak. Diğergâm olacak. Bu şekilde bir muhabbet artacak. Konuşurken, Kur’ân diliyle konuşacak. Cenâb-ı Hak;

قَوْلًا كَرِيمًا buyuruyor. (Bkz. el-İsrâ, 23) “Anana-babana karşı ikramkâr, iltifatkâr söz söyle!” قَوْلًا كَرِيمًا… “Anana-babana iltifatkâr, ikramkâr söz söyle!” buyuruyor.

قَوْلًا سَدِيدًا buyuruyor. (Bkz. en-Nisâ, 9; el-Ahzâb, 70) Her hususta doğru söyle diyor. Bir “idâre-i maslahat” olmayacak. قَوْلًا سَدِيدًاher hususta doğru söyle buyuruyor.

قَوْلًا لَيِّنًاbuyuruyor. (Bkz. Tâhâ, 44) İrşâd ederken yumuşak olarak konuş, diyor. Sert olarak ifâde etme, diyor.

“…En bed ses, merkeplerin sesidir.” (Lokmân, 19) buyuruyor.

قَوْلًا لَيِّنًا“ yumuşak konuş” buyuruyor. Suyun akışı gibi, bir konuştuğun zaman ferahlık versin karşındakine.

قَوْلًا مَيْسُورًا buyuruyor. (Bkz. el-İsrâ, 28) Gönül alıcı konuş, diyor. Rûhu dinlendirici konuş, diyor. Tesellî edici bir söz söyle, diyor.

قَوْلًا بَلِيغًا buyuruyor. (bkz. en-Nisâ, 63) Gönüllere işleyecek, tesirli, belâgatli bir söz söyle, buyuruyor.

قَوْلًا مَعْرُوفًا buyuruyor. (bkz. el-Ahzâb, 32) Yerinde ve uygun bir söz söyle, buyruluyor.

وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا

“…İnsanlara güzel söz söyleyin…” (el-Bakara, 83) buyruluyor.

Velhâsıl, insan boş sözlerden kaçınacak, lisânı bu şekilde olacak.

Ondan sonra Cenâb-ı Hak:

“Zekâtlarında faâliyet gösterirler.” (el-Müʼminûn, 4) buyuruyor. Demek ki dâimâ Allah bana mal verdi, bu malı niye verdi? Zekâtını hesaplayacak.

قُلِ الْعَفْوَ “…Fazlasını ver…” (el-Bakara, 219) buyruluyor. İnfak edecek. 72 yerde infak geçiyor.

لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ

“Sevdiklerinizden vermedikçe [birrʼe/iyiliğe eremezsiniz] (Cenâb-ı Hakkʼa yaklaşamazsınız)…” (Âl-i İmrân, 92) buyruluyor.

Ondan sonra gelen âyette Cenâb-ı Hak:

وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ

buyuruyor. “Onlar ki iffetlerini korurlar.” (el-Müʼminûn, 5)

Erkek olsun, kadın olsun, iffetini koruyacak. Kendini deşifre etmeyecek. Bilhassa bugün çok mühim bu. Kadın bir eğlence âleti olmayacak, bir “anne” olacak. Annelik haysiyetini koruyacak. Evlâdına, topluma numûne olacak, iffetiyle, vakarıyla. Vakarını zedelemeyecek.

“Onlar ki iffetlerini muhâfaza ederler.” (el-Müʼminûn, 5) buyuruyor.

Bu, insana ait bir keyfiyet. Diğer mahlûkatta serbest o. Onun için Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîmʼde Meryem Vâlidemizʼden bahsederken 34 yerde zikrediyor, onu senâ hâlinde, övgü hâlinde zikrediyor. Onun için; “İffetini koruyan (Meryem)…” (el-Enbiyâ, 91) buyuruyor. Onun için evlâtlarımızı, yavrularımızı o şekilde yetiştireceğiz. İffetli olarak yetiştireceğiz. Giyimlerine-kuşamlarına dikkat edeceğiz. -Allah korusun- bir eğlence âleti olmaktan onları muhâfaza edeceğiz. Onlar, Allâhʼın bize emanetleri…

Âdem -aleyhisselâm-ʼı Cenâb-ı Hak yarattı, kalıbını; Cebrâil üç hususiyet getirdi.

İlim getirdi, bu kalbe yerleşti.

Bu ilim hangi ilim? Mârifetullah… Kul bu kalbî hayatla Cenâb-ı Hakkʼa yakın olacak, dost olacak… İlim kalbe yerleşti.

Akıl verdi. Akıl beyne yerleşti.

Akıl, kalbin durumuna göre vaziyet alacak. Akıl ya takvâya gidiyor, yahut da fucûra gidiyor. Ya hayır-hasenâta gidiyor, yahut da zulme gidiyor akıl. En başta kendine zulmediyor.

Kalp inkişâf edecek, kalbe göre akıl bir seviye kazanacak.

Üçüncüsü iffet. İffeti de Cebrâil sîmâya ve göze yerleştirdi. İffet de kalbin durumuna göre şekillenecek.

Ondan sonra:

وَالَّذِينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ

“Onlar ki, (o müʼminler ki) emânetlerine ve ahitlerine dikkat ederler.” (el-Müʼminûn, 8)

Demek ki bir müʼmin, ahitlerine, verdiği söze dikkat edecek.

“–Canım ben ona söz vermiştim, kendim borçlu değilim…” yok! Söz vermişsen borçlusun! Onu ödemeye mecbursun. Bu da bir müʼminin şahsiyeti, bir karakteri olacak. Sadâkat olacak. Verdiği söze sadâkat olacak.

Cenâb-ı Hak:

“…Bu, sâdıkların sadâkatinin fayda verdiği gündür (o kıyâmet günü)…(el-Mâide, 119) buyuruyor.

Ondan sonra yine, Efendimizʼin bu hususta, emânet hakkında, emânet telâkkîsi… Nasıl Efendimizʼin ince bir emânet telâkkîsi… Efendimiz buyuruyor ki:

“Ben her müʼmine kendi nefsinden daha öteyim. (Yani her müʼmini kendisinden daha çok ben düşünürüm.) Bir kimse ölürken mal bırakırsa o mal, kendi yakınlarına âittir (terekeye âittir). Fakat borç bırakırsa, yetimler bırakırsa, o borç bana aittir, yetimlere bakmak da benim vazifemdir.” buyuruyor Efendimiz. (Müslim, Cuma, 43; İbn-i Mâce, Mukaddime, 7)

Efendimiz buyuruyor:

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ : “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” buyuruyor. (Buhârî, Edeb, 96)

Onun için ibadetlerimiz benzeyecek, duygularımız benzeyecek, ahlâkımız benzeyecek, muâmelâtımız benzeyecek.

O kıyâmet günü, o zor gün;

لَا اُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيٰمَةِ

(“Kıyamet gününe yemin ederim.” [el-Kıyâme,1]) O zor günde -inşâallah- Rasûlullah Efendimizʼin civârında olabilecek bir vasıf kazanacağız -inşâallah-.

Onun için emânetler çok mühim. Bugün emânet, “kefil oldum ben, o kadar” diyor. Sen kefil oldunsa bunu ödemen lâzım.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Emâneti olmayanın îmânı yoktur.” buyuruyor. (Ahmed, III, 135)

“Ahdine riâyet etmeyenin dîni yoktur.” buyuruyor. (Ahmed, III, 135, 154)

Ondan sonra:

وَالَّذِينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ

“Onlar ki namazlarını muhâfaza ederler.” (el-Müʼminûn, 9)

Yani namazlarının bütün şartlarını yerine getirirler. Baştan, huşû ile kılarlar. Maddeleri Cenâb-ı Hak bildirdikten sonra:

“Onlar ki يُحَافِظُونَ / namazlarını muhâfaza ederler.” (el-Müʼminûn, 9)

Yine bir âyette:

“Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar ki, onlar namazlarında dâimdirler.” (el-Meâric, 22-23) Yani bir ihmal göstermezler. Vaktinde kılarlar namazlarını.

Hak dostları, bu seher, teheccüd namazları için, Hasan-ı Basrî Hazretleri:

“Gece ibadetine kalkmak, günahlar altında ezilen kişiye ağır gelir.” buyuruyor.

Gündüz, tabi, göz-kulak vs. yanlış yerlere gider, o da seherlerde kalkamaz.

İbrahim Edhem Hazretleri:

“Gündüzleri Oʼna isyan etme ki geceleri O seni huzurunda bulundursun.”

Nasıl isyan edersin? Gözünle, ağzından çıkanla, yanlış şeylerle isyan etmiş olursun.

Demek ki geceye hazırlanmak… Günden geceye hazırlanılacak. Gece de seni güne hazırlayacak. Gece gündüz gibi öyle rûhânî hayatın devam edecek.

Bâyezid-i Bistâmî:

“Geceler gündüz olmadan bana hiçbir sır fetholunmadı.” buyuruyor.

Mevlânâ Hazretleri:

“Bana bu seher hiçbir ilham gelmedi kalbime. Anladım ki ağzımdan birkaç şüpheli lokma geçmiş.” diyor.

Ondan sonra Cenâb-ı Hak bu vasıfta bulunanlara:

“Bunlar, Firdevs Cennetleriʼnin vârisidir…” (el-Müʼminûn, 11) buyurmaktadır.

Peki, Allah sohbetimizi kabul eylesin.

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ : “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96)

Cenâb-ı Hak ahlâkımızı, bütün ibadetlerimizi, bütün vasıflarımızı Allah Rasûlüʼnün hâline -inşâallah- yakın eylesin ki, o kıyâmette, o zor günde -inşâallah- Oʼnunla beraber olalım.

Ashâb-ı kirâm Oʼnun yanından hiç ayrılmak istemezdi Efendimizʼin. Öyle bir zevk, öyle bir lezzet gelirdi. Hep ashâb-ı kirâmın gâyesi, kıyâmet günü, o zor günde Oʼnunla beraber olmaktı.

İnşâallah, Cenâb-ı Hak bizlere de öyle bir duyuş, hissediş, rûhâniyet ihsân eder. Her hâlimizde şunu düşüneceğiz: Acaba benim yanımda Allah Rasûlü olsa, benim bu hâlime tebessüm eder miydi? Ashâb-ı kirâmın hep derdi buydu.

Duâmızın kabûlü niyâzıyla; Lillâhi Teâleʼl-Fâtiha!..