Çocuklar, Cennetʼe lâyık bir sâfiyetle doğarlar. Fakat anne-babalar çocuklarının mânevî terbiyelerini ihmâl ederlerse, o Cennet kuşlarını -Allah korusun- yanlış bir yere uçururlar…...
Okuyup öğrenmeye başladığımız günden itibaren biriktirdiğimiz bilgiler, bugün bizi sâlih amellere sevk edip günahlarla aramızda engel olacak bir kuvvette değilse, bilelim ki o öğrendiklerimiz yalnızca zihne depolanmış, kalpte “irfan” hâline gelmemiş demektir....
Duygular, düşünceler ve gayretler, “ölüm” muammâsı üzerinde derinleşmedikçe, toprak altındaki o istikbâl diyârının sırrına erilemez. Korku ve ürperti ile ölümden kaçmak, boşuna yorulmaktır. Onu görmezden gelip unutmaya çalışmaksa, en büyük hamâkattir. Âyet-i kerîmede buyrulur: “Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.” (Kāf,......
Hak dostlarından Ebû’l-Hasan Harakânî Hazretleri şöyle buyurur: “Bir kulun vesîle ederek Yüce Allâh’ı bulmaya çalıştığı hangi şey olursa olsun; onların en güzeli Kur’ân-ı Kerîm’dir. Öyleyse, Yüce Allâh’ı Kur’ân yolundan aramalısınız.” (el-Hadâiku’l-Verdiye, s. 458)...
Hakkʼa giden yollar, mahlûkâtın nefesleri adedince çoktur. Mühim olan, Cenâb-ı Hakkʼın yakınlığına ulaştıracak bu vesîlelerin farkına varıp, onlardan lâyıkıyla istifâde edebilecek, uyanık bir gönle sahip olmaktır…...
Unutmamak gerekir ki, peygamberler ve onların bildirdikleri dışında hiç kimsenin son nefeste îmanla gidebilme teminâtı yoktur. Müʼmin, bu endişe sebebiyle hayatını her nefes Kitap ve Sünneti yaşama gayreti içinde geçirmeli ve Yûsuf -aleyhisselâm-ʼın; “…(Ey Rabbim!) Beni müslüman olarak vefat ettir ve beni sâlihler arasına kat!” (Yûsuf, 101) niyâzını gönlünden ve......
Sâlihlerle beraberlikten kasıt; gönül beraberliğidir, yani hayat ve hâdiseler karşısında sâlih ve sâdıklar gibi hissedip onlar gibi davranabilmektir. Böyle bir beraberlik hâli varsa zâhirî beraberliklerin de faydası vardır. Yine böyle bir beraberlik hâli varsa zâhirî ayrılıkların zararı yoktur. Nitekim büyükler: “Yemenʼdeki yanımda, yanımdaki Yemenʼde.” buyurmuşlardır....
Muhabbetle yaklaşılan sâlih kimselerden gönüllere huzur ve ferahlık aksettiği gibi, gâfil ve fâsık kimselerden de sıkıntı ve kasvet akseder. Zira gül, sümbül, karanfil gibi nâdide çiçeklerle bezenmiş bir bahçe üzerinden esen bir meltem, gittiği yerlere gönülleri mest eden hârika râyihalar götürürken; bunun aksine, kokuşmuş mezbele ve leşler üzerinden geçip gelen......
Muhterem Kardeşlerimiz! Yeni hicrî yılınızı tebrik eder; Cenâb-ı Hakʼtan bu mübarek seneyi, dînimize, vatanımıza, milletimize ve bütün İslâm âlemine hayırlı, huzurlu ve feyizli kılmasını niyâz ederiz. Rabbimiz cümlemizi, ömür takviminden düşen yaprakların hikmetinde derinleşerek, yaşadığı her ânı en hayırlı amellerle ihyâ gayretinde olan sâlih kullarından eylesin… Âmîn!.....
Sâdık olma yolunda atılacak ilk adım, sâdıklara muhabbet duyup kalben onlarla beraber olmaktır. Sâdık olmak ise, bunun en tabiî neticesidir....
Gayret ehli müʼminleri görüp onların îman heyecanından ve takvâ hassâsiyetlerinden hisse almak ve bu sâyede gaflet uykusundan uyanmak, çok büyük bir nîmettir. Bu hâl, âdeta enerjisi tükenen bir âletin yeniden şarj olması gibi, mânevî bir diriliş ve feyz vesîlesidir. Bu sebepledir ki mânevî terbiye yolu olan tasavvufta da, sâlihlerle beraberliğin......
İmam Gazâlî Hazretleri nasihatlerinden birinde buyurur ki: “Evlâdım! Son derece dikkat edeceğin bir husus varsa, o da kimlerle düşüp kalktığındır. Şunu iyi bil ki, bir sepet sağlam elma, içindeki bir çürük elmayı sağlama çıkartamaz. Fakat bir çürük elma, hepsini çürütebilir.” Beraberinde bulunduğun insan sâlih ise mânen selâmete erersin; fâsık ise,......
Gül bahçesinde gezen insanın üzerine gül kokuları siner. Sâlihlerin meclisinde bulunanlara da o güzel insanlardan feyz ve rûhâniyet akseder....
“Ey îmân edenler! Allâh’ı çokça zikredin!” (el-Ahzâb, 41) âyet-i kerîmesinin tefsîrinde İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ- şöyle demiştir: “Allah Teâlâ, kullarına farz kıldığı (namaz, oruç, zekât gibi) her ibâdete belli bir sınır tâyin etmiştir. Bu hususta mâzeret sahibi olanların özürlerini de kabûl etmiştir. Ancak zikir, bunun dışındadır. Allah Teâlâ, zikir hakkında......
Âyet-i kerîmede buyrulur: “Îmân edenlerin, Allâh’ı zikretme ve O’ndan inen Kur’ân sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi?..” (el-Hadîd, 16) Ne ibretlidir ki bu âyet-i kerîme, Mekke’de binbir çile içinde büyük bir îman mücâdelesi verdikleri hâlde, hicretten sonra bir nebze rahata kavuştukları için, zühd, takvâ ve gayretleri gevşeyen bazı sahâbîleri......
Eşrefoğlu Rûmî Hazretleri, zikri üç mertebeye ayırır: “Birincisi, dil zikrederken gönlün ondan gâfil olmasıdır. Bu, avâmın zikridir. İkincisi, hem dil hem de gönül ile zikretmektir ki bu, havâssın zikridir. Üçüncüsü, hem dille hem gönülle hem de bütün âzâlarla zikretmektir. Bu da hâssü’l-havâssın zikridir…”...