Nasıl ki Güneş, ısı ve ışığından istifâde etmek isteyenlerden ricâ ve yalvarma beklemezse, firâset sahibi müʼminler de kendilerinden beklenenleri, söylenmesine gerek kalmadan yerine getirmelidirler…...
İnfak, yalnız maddî imkânlardan vermek değildir. Rabbin ihsân ettiği her şeyden infâk edilmelidir. İslâm’ın yaşanarak hâl ile tebliğ edilmesi, infâkın en güzel şeklidir....
Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz: “–Bir dirhem, yüz bin dirhemi geçmiştir.” buyurmuşlardı. Ashâb-ı kirâm: “–Bu nasıl olur?” diye sorduklarında, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şu cevâbı verdi. “–Bir adamın iki dirhemi vardı. Bunlardan en iyisini (yani malının yarısını) infâk etti. Diğeri (ise hayli zengin biriydi. O da)......
Hadîs-i şerîfte buyrulur: “Sadece şu iki kimseye gıpta edilir: Biri Allâh’ın kendisine Kur’ân verdiği ve gece gündüz onunla meşgul olan kimse, diğeri Allâh’ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece gündüz O’nun yolunda harcayan kimse.” (Buhârî, İlim, 15)...
“Allah” diyen duygulu bir kalp ile bir hak çiğnenemez, bir gönle diken batırılamaz. Katılık, kalbe garazkârlıktır. Onun başladığı yerde dinî duygular zaafa uğrar. Kalpsiz okunan bir Kur’ân’dan ne anlaşılabilir?.....
Sevginin kantarı fedakârlıktır. Seven, sevilene karşı sevgisi ölçüsünde fedakârlıkta bulunur ve bunu bir zevk olarak telâkkî eder. Bu, âşığın mâşûku uğruna canını fedâ etmesine kadar gider. Allâh’ın mahlûkâtına olan infak, sevenin sevilene karşı en güzel bir muhabbet tezâhürüdür....
Rabbimiz biz kullarını tâkatimizin üstünde bir mükellefiyetle mes’ûl tutmuyor. Ancak bu demektir ki, tâkatimiz ölçüsünde de mes’ûlüz. Yani muktedir olup da yapmadığımız hayırlardan da hesap vereceğiz....
Şeyh Sâdî-i Şîrâzî buyurur: “Hak dostları, daha ziyâde, kimsenin uğramadığı dükkânlardan alışveriş ederler.” Yani Allah dostları, yalnızların yanıbaşında, mâtemlerin civârında bulunarak kimsesizlerin kimsesi olurlar. Garipleri ziyaret eder, iffetinden dolayı çekinip ihtiyacını arz edemeyen muhtaçları sîmâlarından tanırlar. Yine onlarda Hâlıkʼın şefkat nazarıyla mahlûkâta bakış hassâsiyeti zirveleştiği için, umum halkın ekseriyetle gâfil......
Âyet-i kerîmelerde buyrulur: “Ey îmân edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın…” (el-Bakara, 254) “Herhangi birinize ölüm gelip de: «−Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip sâlihlerden olsam!» demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan infak edin.” (el-Münâfikûn,......
Evlâtlarımız, mülkün hakikî sahibinin Allah Teâlâ olduğu idrâki içinde büyümelidirler. Bizler, çocuklarımızı nasıl küçük yaşta namaza alıştırmakla mükellef isek, onlara aynı zamanda infak heyecanı vermeye ve bir muzdaribi sevindirmenin vicdan huzuruna da alıştırmaya mecbûruz. Unutmayalım ki, çocuklarımıza bırakabileceğimiz en kıymetli mîras, âhiret mîrâsıdır. Bu mîrâsı bırakan anne-baba, ömürlük bir teşekküre......
Her medeniyet, kendi insan tipini vücûda getirir. O insan tipi de, mensup olduğu medeniyetin sıfat ve karakterleriyle âhenk arz eder. İslâm medeniyetinin inşâ ettiği insan şahsiyetinin zirvesi ise; gönüllerini bütün mahlûkâtı şefkatle kucaklayan bir rahmet dergâhı hâline getirmiş olan “vakıf insan”lardır. İnsanların huzur ve sükûn içinde hayâtiyetlerini devam ettirmeleri, ancak......
Âyet-i kerîmede buyrulur: “Mallarını Allah yolunda harcayanların hâli, yedi başak bitiren ve her başağında yüz dâne bulunan bir tek tohumun hâli gibidir. Allah kime dilerse, ona kat kat verir. Allah, ihsânı bol olan, hakkıyla bilendir.” (el-Bakara, 261)...
Hepimiz, ilâhî imtihan diyârı olan bu cihan mektebinin talebeleriyiz. Kulluk tahsilimiz, ecel tasdiknâmesiyle son bulacak, amellerimizle toprağın sînesine gömüleceğiz. Ölüm sessizliğine bürünmüş her mezar taşı, lisân-ı hâl ile konuşan ateşli bir nasihatçidir. Mezar taşlarının sessiz irşadlarından bugün hisse alabilmek, ebedî yarınlar için büyük bir bahtiyarlık vesîlesidir…...