Hicrî 1445 Yılbaşı Tebriği

Hicrî Yılbaşı Tebriği:

Bütün kardeşlerimizin hicrî 1445 senesini tebrik eder, bu senenin ümmet-i Muhammed için hayır, bereket ve rahmete vesîle olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyâz ederiz.

Kıymetli Kardeşlerimiz!

Muharrem ayının ilk on günü, mânevî bir hazine değerindedir. Ondan lâyıkıyla istifâde için; bilhassa seherlerini teheccüdle, gündüzlerini de oruçla ihyâ etmeye -gücümüz yettiğince- gayret gösterelim. Zira Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Ramazan orucu dışında en fazîletli oruç, Allâh’ın ayı Muharrem’de tutulan oruçtur. Farzlar dışında en faziletli namaz da gece namazıdır (teheccüddür).” (Müslim, Sıyâm 202, 203; Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl, 6)

Yine bir sahâbî:

“–Yâ Rasûlâllah! Ramazan’dan sonra hangi ayda oruç tutmamı emir buyurur­sunuz?” diye sorduğunda Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şu cevabı vermiştir:

“–Eğer Ramazan’dan sonra oruç tutacaksan, Muharrem’de tut! Zira o, Allâh’ın ayıdır; onda bir gün vardır ki, Allah, bir kavmin tevbesini o günde kabul bu­yurdu; (umulur ki) başka kavimlerin de tevbe ve niyazlarını o günde kabul eder.” (Tirmizî, Savm, 40/741)

Bu mübârek günlerde şunu da unutmayalım ki, hicrî takvim, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Mekke’den Medîne’ye hicretiyle başlamıştır. Hicrî sene başı dolayısıyla Efendimiz’in ve ashâb-ı kirâmın hicretinin tefekküründe derinleşmeyi, bilhassa bugünlerde ihmâl etmeyelim.

Unutmayalım ki câhiliye devri;

‒Rûhî çöküntülerin yaşandığı, kalp âlemlerinin vîrâneye döndüğü,

‒Gönül pınarlarının merhametsizlikten kuruduğu,

‒Vicdanların zulümle karardığı,

‒İnsanlığın, dizginlerini şeytana kaptırdığı,

‒Beşeriyetin esfel-i sâfilîne dûçâr olduğu,

‒İnsanlığa vedâ edilen, katran misâli karanlık bir devirdi.

Esâsen, Allah ve Rasûl’ünden uzak yaşanan her devir, bir câhiliye devridir. İlâhî ve nebevî beyanlarla ıslah olmamış her asrın vahşetleri birbirine denktir…

Zira zamanın, mekânın, hayat şartlarının ve dekorların değişmiş olması, insan tabiatını değiştirmiyor.

Bugün haz ve hız odaklı yaşayan modern câhiliye insanı ile, 14 asır önceki bedevî câhiliye insanı arasında bir gardırop farkından başka ne var?

Geçmişte câhiliye müşrikleri, Kurʼânʼın mûcizevî beyanları karşısında fikrî bir mücadele veremeyip acziyet içinde kalmışlardı. Bu çaresizliklerini örtme telâşıyla da, yalan, iftira, alay ve hakaretlere başvurmuşlardı.

Günümüzün modern câhiliyesinde de aynı şekilde bazı kiralık vicdan sahibi zavallılar tarafından, Yüce Kitabımız Kurʼân-ı Kerîmʼin yakıldığına şahit oluyoruz.

Nasıl ki ashâb-ı kirâm, Peygamber Efendimiz’in rahle-i tedrîsinden geçmiş talebeleriyse, bizler de ashâbın muhâtap olduğu aynı âyet-i kerîmelere 14 asır sonra muhâtap olan, Allah Rasûlü’nün âhir zamandaki ümmeti ve talebeleriyiz.

Bugün bizim vazifemiz de, tıpkı ashâb-ı kirâm gibi Kurʼân-ı Kerîmʼe olan alâkaya revaç vermek ve bilhassa evlâtlarımızın İslâm karakter ve şahsiyeti ile yetişmeleri için gayret göstermektir.

Bu takdirde İslâm düşmanlarının alay ve hakaretleri neticesiz kalmaya mahkûm olacaktır.

Nitekim âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Ey îman edenler! Siz kendinize bakın (kendinizi düzeltin). Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez…” (el-Mâide, 105)

Bugünlerde hicretten almamız gereken belki de en mühim mesaj, bu olmalıdır.

Unutmayalım ki hicret; câhiliye karanlıklarından kurtulup nurlu ve huzurlu bir fazîletler medeniyeti inşâ eden asr-ı saâdet toplumuna yürüyüşün adıdır.

Sahâbenin; Allah ve Rasûlʼü için, dînini yaşayabilmek uğruna, malını-mülkünü geride bırakıp hicret etmesi gibi, günümüzde de Allâh’ın yasakladığı şeyleri terk ederek; şerden hayra, bâtıldan hakka, dünyadan âhirete hicret şuuruyla yaşamalıyız.

Bugün en mühim hicret; Allah ve Rasûl’ünün rızâ, muhabbet ve dostluğuna hicrettir.

Esas hicret; günahlardan, mâsiyetlerden uzaklaşıp amel-i sâlihlere hicrettir.

Bilhassa günümüzdeki modern câhiliyenin gafletlerinden, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve O’nun güzîde ashâbının takvâ hayatına hicret etmemiz elzemdir.

Rabbimiz, cümlemize bu şuur ve idrâk içinde bir ömür yaşamayı nasip ve müyesser eylesin.

Âmîn!..