Hayırları Çoğaltma Vakti

Şebnem Dergisi, Yıl: 2022 Ay: Mart Sayı: 205

Ebû Mûsâ el-Eş’arî -radıyallâhu anh-’ten rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir defasında:

“–Sadaka vermek, her müslümanın vazifesidir.” buyurmuşlardı. Bunu duyan ashâb-ı kirâm bir an için şaşırdılar. Zira aralarında zengin olmadıkları için mal ile sadaka veremeyenler de vardı. Hemen:

“–Sadaka verecek bir şey bulamazsa?” diye merakla sordular.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Eliyle (emek verir) çalışır, hem kendisine faydalı olur, hem de tasadduk eder.” buyurdular. Bu defa:

“–Buna gücü yetmez (veya iş bulamaz) ise?” diye tekrar sordular.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–İhtiyaç sahibi, darda kalmış ve mazlum kimselere yardımcı olur.” buyurdular.

“–Buna da gücü yetmezse?” diye tekrar suâl ettiler.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu defa:

“–İyilik yapmayı tavsiye eder.” buyurdular.

“–Bunu da yapamazsa?” diye dördüncü kez sorduklarında, Efendimiz de bu suallerini şöyle cevapladı:

“–Kötülük yapmaktan uzak durur. Bu da onun için sadakadır.” (Buhârî, Zekât 30, Edeb 33; Müslim, Zekât, 55)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bu beyanlarını, her müslümanın verebileceği bir sadaka veya yapabileceği bir iyiliğin mutlaka olduğu şeklinde anlamak mümkündür. Yani herkesin durumuna uygun düşecek hayır yolları muhakkak vardır.

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir başka hadîs-i şerîflerinde, sadece maldan verilenin değil, Allah rızâsı gözetilerek yapılan her türlü hayrın, yardımın ve iyiliğin sadaka muhtevasına girdiğini şöyle beyan etmişlerdir:

“Dine uygun olan her güzel iş, sadakadır.” (Buhârî, Edeb, 33; Müslim, Zekât, 53)

Hamd olsun, takvâ mevsimi olan Ramazân-ı Şerîf’e yaklaşıyoruz. Bu takvâ mevsimine de hazırlıklı girmemiz lâzım. Peki, nasıl hazırlanacağız, gönül âlemimizi nasıl tekâmül ettireceğiz? Rabbimiz’in rızâsını tahsil maksadıyla neler yapacağız?

Evvelâ ibadetlerimize daha bir hassâsiyet göstereceğiz. İbadetlerimizin Hak katındaki makbûliyetinin de muâmelatımızda kendini göstereceğini unutmayacağız. Hayır-hasenat için koşturmaktan yorulmayacağız.

Çünkü Rabbimiz, bir mü’minin hayatının her ânının iyilik ve güzel ahlâk ile tezyîn olmasını arzu ediyor ve;

(Bir hayırlı işi bitirip) boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.” (el-İnşirah, 7-8) buyuruyor.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de, bir mü’minin faydasız işlerle vaktini ziyan etmesini istemez ve bilhassa boş zamanların içtimâî kulluk vazifeleriyle değerlendirilmesi için, sık sık teşvik mâhiyetinde:

“–Bugün bir yetim başı okşadınız mı?

–Bugün bir aç doyurdunuz mu?

–Bugün bir hasta ziyaretinde bulundunuz mu?

–Bugün bir cenâze teşyiinde bulundunuz mu?” diye sorardı. (Bkz. Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 12)

Böylece mü’minin, hayatının hiçbir ânında rehâvete kapılıp boş işlerle vakit kaybetmesini istemezdi. Dâimâ istikâmet üzere yaşamasını ve hayırda yarışmasını arzu ederdi. Zira âyet-i kerîmede felâha/kurtuluşa eren mü’minler için;

“Onlar (o felâha kavuşan mü’minler) ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.” (el-Mü’minûn, 3) buyruluyor.

Âlemlere Rahmet Efendimiz de pek çok hadîs-i şerîfinde mü’minlere hayır ve iyilik kapılarını bildiriyor. Meselâ şöyle buyuruyor:

“–İki kişi arasında adâletle hükmetmen sadakadır.

–Bineğine binmek isteyene yardım ederek bindirmen yahut yükünü bineğine yüklemen sadakadır.

–Güzel söz sadakadır.

–Namaz için mescide giderken attığın her adım bir sadakadır.

–Gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan gidermen de sadakadır.” (Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128; Müslim, Zekât, 56)

Nitekim diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyruluyor:

“Adamın biri, yol üzerinde bir ağaç dalı gördü ve «Allâh’a yemin ederim ki bunu müslümanları rahatsız etmemesi için buradan kaldıracağım.» dedi. (Sonra da onu kaldırdı ve) bu yüzden Cennet’e konuldu.” (Müslim, Birr, 128)

Bahâüddîn Nakşibend Hazretleri’ne, mürşidi Emîr Külâl -rahmetullâhi aleyh- tarafından, yedi sene insanlara hizmet etmek, herkesin uzak durduğu hasta hayvanları tedavi etmek ve insanların gelip geçtiği yolları temizlemek gibi vazifeler verilmişti. O da bütün bunları vecd içinde îfâ etti. Nihâyet bu hizmetlerdeki cefâlar, çileler ve ıztıraplar, onu ulvî makamların sır ve hikmetlerine âşinâ kıldı.

Ebû Zer -radıyallâhu anh- şöyle naklediyor:

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana (hitâben) buyurdu ki:

“Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi (tabiî) bir iyiliği bile sakın küçük görme!” (Müslim, Birr, 144)

Zira;

“Her mâruf (yani iyilik) sadakadır. Din kardeşini güler yüzle karşılaman da mâruftandır.” (Tirmizî, Birr, 45)

Bu sebeple Ebû’l-Hasan Harakānî Hazretleri de şöyle buyuruyor:

“Sabahleyin kalkan âlim ilminin, zâhid de zühdünün artmasını ister. Ebû’l-Hasan ise, bir kardeşinin kalbine sevinç ve neşe verebilme derdindedir.”

Yine Ebû Zer -radıyallâhu anh-’tan rivayet edildiğine göre bazı insanlar:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Zenginler bütün sevapları alıp götürüyorlar. Zira bizler gibi namaz kılıyor, bizler gibi oruç tutuyor ve ayrıca mallarının fazlasından da sadaka veriyorlar.” dediler.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Allah size sadaka verme imkânı bahşetmedi mi (sanıyorsunuz)? Her tesbih sadaka, her tekbir sadaka, her tahmid sadaka, her tehlil sadakadır. İyiliği emretmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır…” (Müslim, Zekât 53, Mesâcid 142)

“Kişinin ailesi için yaptığı harcama da sadakadır.” (Buhârî, Meğâzî, 12) buyuran Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir başka hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyuruyorlar:

“Sadakanın en hayırlısı, vereni ve geçindirmekle yükümlü olduğu aile efrâdını ihtiyaçsız bırakacak şekilde verilendir. Üstteki (veren) el, alttaki (alan) elden hayırlıdır. Sen ilk önce, geçimini sağlamakla yükümlü olduğun kimselerden başla.” (Dârimî, Zekât, 22)

Aynı şekilde müslüman kardeşine güler yüzlü davranmak, kovasındaki sudan onun kabına boşaltmak,[1] kaybolan birine yolu tarif etmek, iyi göremeyen birine rehberlik etmek[2] ve üzerinde hakkı olduğu kimseye veya borçlusuna anlayışlı davranarak süre tanımak da[3] Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz tarafından sadaka olarak târif buyrulmuştur. Hattâ bir kimsenin diktiği ağaç veya ekinlerden her türlü canlının yedikleri bile sadaka muhtevasındadır.[4]

Nitekim şöyle buyrulmuştur:

“Müslüman bir kişi bir ağaç diker de ondan insan, hayvan veya kuş yerse, bu yenen şey kıyâmet gününe kadar o müslüman için sadaka olur.” (Müslim, Müsâkât, 10)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- farklı zamanlarda, farklı kimselere en faydalı olacak sadaka çeşitlerini de şöyle haber vermişlerdir:

“Sadakanın en fazîletlisi, müslümanın ilim öğrenmesi, sonra da onu müslüman kardeşine öğretmesidir.” (İbn-i Mâce, Sünnet, 20)

“Size sadakanın en değerlisini öğreteyim mi? (Evlendikten sonra herhangi bir sebepten dolayı) sana dönüp gelen ve senden başka da geçimini sağlayacak kimsesi olmayan kızına (yaptığın harcamadır)!” (İbn-i Mâce, Edeb, 3)

“En hayırlı sadaka, su ikram etmektir.” (Ahmed, V, 285) Tabiî bu su ikramının en fazîletlisi de suyun bol olduğu bir pınar başında değil, sıcaktan kavrulmuş dudakların bir damla suya hasret kaldığı kurak yerlerde ikram edilendir.

Gücü-kuvveti yerinde olan gücüyle, ilmi olan ilmiyle, malı olan da malıyla sadaka verecek. Fakat meselâ bir mü’min;

“Ben ilmimi öğretmek sûretiyle zaten sadaka vermiş oluyorum, maddî olarak sadaka vermem gerekmez!” demeyecek.

Nitekim ashâb-ı kirâmdan maddî hiçbir imkânı olmayanlar, dağdan odun kesip satarak, kuyulardan su çekerek kazançlarını Allah Rasûlü’ne getirdiler. Maddî ve mânevî güçlerini, dünya hayatının gel-geç lezzetlerinde zâyî etmeyip âhiret yoksulu olmaktan kaçındılar. Bizler de bunu unutmayıp, sadece ilmimiz ve gücümüzle değil, maddî imkânlarımızla da sadaka vermeye gayret edeceğiz.

Nitekim Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şöyle buyurduğunu bildiriyor:

“Kuşkusuz sadaka, Rabbin hoşnutsuzluğunu giderir (Allâh’ın kişiye huzurlu bir hayat bağışlamasına vesîle olur, işlenen kötülüklere mukâbil başa gelebilecek kötülüklere de kefâret olur) ve kötü bir şekilde ölmeyi (Allâh’ın izniyle) önler.” (Tirmizî, Zekât, 28)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e bir adam geldi ve şöyle dedi:

“–Ey Allâh’ın Elçisi! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür?”

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurdu:

“–Güçlü-kuvvetliyken, sıhhatin yerindeyken, cimriliğin üzerinde, fakir düşmekten endişe etmekteyken, daha büyük zengin olmayı düşlerken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür.

(Bu işi) can boğaza gelip de «falana şu kadar, filana bu kadar» demeye bırakma. Zaten o mal vârislerden şunun veya bunun olmuştur.” (Buhârî, Zekât 11, Vasâyâ 17; Müslim, Zekât, 92)

Cömertliğiyle meşhur sahâbîlerden Ebû Saîd el-Hudrî, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bayram günleri insanlara iki rekât namaz kıldırdıktan sonra ayakta durup saflar hâlinde oturmuş cemaate doğru döndüğünü ve onlara, “Sadaka veriniz!” buyurduğunu ve bu durumda en çok sadaka verenlerin de hanımlar olduğunu naklediyor. (Müslim, Iydeyn, 9; İbn-i Mâce, Salevât, 158)

Velhâsıl mü’min, dâimâ rikkat sahibi olup bulunduğu zaman ve mekânda hangi şey daha zarurî bir ihtiyaç hâline gelmişse, daha ziyâde o yönde gayret göstermelidir. İlmî faaliyetlerin yetersiz olduğu bir muhitte, insanların eğitimi ile meşgul olmalıdır. Şunu da unutmayalım ki bilhassa modern bir câhiliyenin yaşandığı günümüzde yapılması gereken en mühim hizmetlerin başında; müsterşidi irşad, yani irşad bekleyenleri Kur’ân ve Sünnet ile ihyâ etmek ve bu irşâd ehli mü’minleri yetiştirebilmek gelmektedir.

Yine mü’min, civarında fakir, garip, kimsesiz, himayeye muhtaç dullar ve yetimler varsa, onlara da kol-kanat gerip, ihtiyaçlarını karşılamak için koşturacak. Yani İsmail Atâ Hazretleri’nin buyurduğu gibi;

“Güneşte gölge, soğukta kaftan, açlıkta ekmek olacak.”

Rabbimiz’in verdiği her türlü nîmeti, yine O’nun rızâsı istikâmetinde kullanmak için gayret gösterecek. Zira herkes için, bulunduğu yer, zaman ve şartlara göre iyilik yolları açıktır. Böylece her kul Allâh’ın rızâsını tahsil edebilir.

Rabbimiz, bulunduğumuz her zaman ve zeminde dâimâ rızâsına muvâfık ameller yapabilmeyi, cümlemize lûtf u keremiyle ihsan buyursun.

Âmîn!..

Dipnotlar:

[1] Tirmizî, Birr, 45.

[2] Tirmizî, Birr, 36.

[3] Ahmed, IV, 442.

[4] Ahmed, VI, 363.