Gönül Dergâhından Hikmetler 3

Yıl: 2015 Ay: Eylül Sayı: 108

Ebedî yolculuğa hazırlıktaki fırsatlar bakımından hayatın her devresi bir değildir. Bunun en bereketli mevsimi ve âdeta bahar faslı “gençlik”tir. Zira gençlik şahsiyetin ana vasıf ve istikâmet itibârıyla şekillendiği bir mevsimdir. Bu mevsimde hak ve hayır istikâmetinden küçücük bir sapma bile, ileriki yaşlarda telâfîsi güç dalâlet vâdilerine sürüklenmeye sebep olur. “Ağaç yaş iken eğilir.” ifâdesi de bu gerçeği beyân etmektedir.

***

Gençlik nîmeti henüz elinde iken, güngörmüş insanların olgunluğuyla vakitlerini değerlendirebilenler, en akıllı ve bahtiyar insanlardır. Nitekim hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:

“Allah -celle celâlühû- çocukça (lâubâlî) davranışları olmayan, hayra yönelip hevâ ve hevesi terk eden vakar sahibi olgun genci sever.” (Ahmed, IV, 151)

***

Mevlânâ Hazretleri ne güzel buyurmuştur:

“Ne mutlu o kişiye ki, gençlik günlerini ganimet bilir de kulluk borcunu öder. Yani dinî ve insanî vazifelerini yerine getirir. Bedeni sapasağlam iken, yüreğinde de, vücudunda da güç ve kuvvet varken kulluğunu îfâ etmek gayreti içinde olur. Zira o gençlik çağı, yemyeşil, ter ü taze bir bağa benzer. Bol bol meyveler verir. İhtiyarlıkta beden, çorak toprak gibi gevşer, dökülür. Çorak bir tarladan da hiçbir vakit hoş bir bitki yetişmez.”

***

Eğitim döneminin başlayacağı şu günlerde gençlerimizin bilhassa dikkat etmesi gereken hususlardan biri, mahremiyete ve ihtilâta, yani kadın erkek karışık bir şekilde bulunmamaya ehemmiyet göstermektir. Zira ihtilat ortamları mânevî hassâsiyetleri zedeler.

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“(Mahremin olmayan) kadınlarla baş başa kalmaktan sakın! Nefsim kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki bir adam bir kadınla baş başa kaldığında şeytan muhakkak aralarına girer. Şu muhakkak ki, bir adamın çamura ve balçığa bulanmış bir domuza sürtünmesi, omzunu kendisine helâl olmayan bir kadının omzuna sürtmesinden daha hayırlıdır.” (Heysemî, IV, 326)

Maalesef günümüzde, bu ihtilâta ve mahremiyet sınırlarına dikkat edilmediği için, boşanmalar her geçen gün daha da artmaktadır. Hattâ öyle ki, istatistikî bilgilere göre, sene içinde evlenenlerin üçte bir veya dörtte biri boşanmaktadır.

***

İhtilâta dikkat etmek husûsunda hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulmaktadır:

“Hiçbiriniz, yanında mahremi bulunmayan bir kadınla başbaşa kalmasın.” (Buhârî, Nikâh 111, Cihâd 140; Müslim, Hac, 424)

“Bir erkek, yabancı bir kadınla baş başa kaldığında mutlaka üçüncüleri şeytan olur.” (Tirmizî, Radâ’, 16/1171; Fiten, 7/2165; Ahmed, I, 18, 26)

“Harama bakış, iblisin zehirli oklarından bir oktur. Her kim Allah korkusu sebebiyle onu terk ederse, Yüce Allah bu davranışına karşılık ona, kalbinde halâvetini hissedeceği bir îman bahşeder.” (Hâkim, IV, 349/7875; Heysemî, VIII, 63)

***

Asr-ı Saâdet toplumu, kadın-erkek ihtilâtından sakınma husûsunda çok dikkatli ve hassas idi. Yani yabancı erkek ve kadınlar, ölçü ve sınırları zorlayacak şekilde beraber ve karışık bulunmazlardı. Sosyal hayatta kadınla erkeğin arasında dâimâ bir mesafe bulunur ve birbirleriyle münâsebetleri belli bir ölçü ve disiplin dâhilinde olurdu. Zira İslâm, prensip olarak kötülükleri yasak ettiği gibi, ön tedbir olarak kötülüğe vesîle olan ve onu tahrik eden durum ve davranışları da yasaklamakta, böylece insanlarla kötülükler arasına uzun bir mesafe koyarak yanlış yolları iyice kapatmaktadır.

Meselâ Cenâb-ı Hak bunun bir misâli sadedinde:

“Zinâya yaklaşmayın…” (el-İsrâ, 32) buyurmaktadır. Çünkü nefsânî uçurumun kenarında gezen, an gelir ki o uçurumdan düşerek helâk olur.

***

Ümmü Seleme Vâlidemiz şöyle nakletmektedir:

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanında bulunuyordum. Meymûne de oradaydı. Âmâ sahabî İbn-i Ümmü Mektûm çıkageldi. Bu hadise, örtünme emri geldikten sonra idi. Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bize:

“–Perde arkasına çekilin!” buyurdu. Biz:

“–O âmâ biri değil mi, ey Allâh’ın Rasûlü, bizi göremez.” dedik. Bunun üzerine Efendimiz:

“–Siz de mi âmâsınız, onu görmüyor musunuz?” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Libâs, 34)

***

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in amcasının oğlu olan Fadl b. Abbas, güzel saçlı, ak benizli ve yakışıklı bir gençti. Bir defasında Peygamberimizle beraber giderken, yanlarından birtakım kadınlar geçtiler. Fadl b. Abbas da onlara bakmaya başladı. Bunun üzerine Peygamberimiz, Fadl’ın boynunu tutup yüzünü başka tarafa çevirdi. Bunu gören Hazret-i Abbas -radıyallâhu anh-:

“–Yâ Rasûlâllah! Amcanın oğlunun yüzünü ne için çevirdin?” diye sorunca da, ona şu mukâbelede bulundular:

“–Bir delikanlı ve bir genç kız gördüm de, aralarına şeytanın girmeyeceğine emin olamadım!” (Ahmed, c. 1, s. 157; Tirmizî, c. 3, s. 233)

***

Büreyde -radıyallâhu anh-, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Hazret-i Ali’ye hitaben bir defâsında şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

“–Ey Ali, âniden bir haramı gördüğünde dönüp tekrar bakma! Zira ilk bakış senin (için affedilmiş)tir, ancak ikinci bakış aleyhinedir (günahtır).” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 42-43/2149; Tirmizî, Edeb, 28/2777)

Buna bir misal kabîlinden zikretmek gerekirse, meselâ her arabada bir plaka vardır. Lâkin insanlar bir araba gördüklerinde, plakasını okumak için nazarlarını derinleştirmezler. Aynen bunun gibi bizler de, toplumda karşılaştığımız menfî manzaralarda kendimizi tecessüsten korumalıyız.

***

Genç hanım kızlarımıza da şu hadîs-i şerîfi hatırlatmak isteriz. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:

“Her göz (harama bakmakla) zina eder. Kadın koku sürünüp (erkeklerin bulunduğu) bir meclisten geçtiği zaman, o da zâniyedir/zina etmiş sayılır.” (Tirmizî, Edeb, 35/2786; Ebû Dâvûd, Tereccül, 7/4173)

***

İnsanoğlu, Allah Teâlâ’nın lûtfettiği insanlık vakar, hayâ ve haysiyetini koruyabilmek için örtünmeye mecburdur. Aksi hâlde bu insânî vasıflar zâyî edilmiş olur. Dînin koymuş olduğu giyim kuşamla ilgili şartlara dikkat etmediği takdirde insan, şeref ve haysiyet bakımından kendisinden kat kat aşağı olan varlıkların seviyesine düşebilir.

Bir hanım örtünmekle, hayâ ve vakârını korur. Bunu zaafa uğratarak hanımlık haysiyetini yitirirse, neticede nefsânî arzuların bir oyuncağı hâline gelir.

***

Mü’minin edep ve ahlâkının güzel olması, îmânının da son derece kuvvetli olduğunun bir göstergesidir.[1]

Hazret-i Mevlânâ şöyle buyurmuştur:

“Aklım, kalbime; «Îman nedir?» diye sordu. Kalbim ise aklımın kulağına eğilerek dedi ki: «Îman, edepten ibârettir!»”

Bu sebeple bir müslümanın; konuşmasında, davranışlarında ve giyiminde edebe son derece dikkat etmesi zarurîdir. Çünkü edep, kâmil îmânın bir aynasıdır. Nitekim hadîs-i şerîfte:

“Hayâ îmandandır.” buyrulmuştur. (Buhârî, Îman, 3)

***

Velhâsıl, bir eğitim yılının sonunda takdirlik karne bekleyen bir öğrencinin sene içinde nasıl ki derslerine muntazam bir şekilde çalışıp vazifelerine îtinâ göstermiş olması gerekiyorsa; şu dünya hayatının sonunda kendisine Cennet takdir edilmesini isteyen bir insanın da, İslâm ahlâkı üzere yaşaması şarttır.

[1] Bkz. Ebû Dâvûd, Sünnet, 15/4682.