Gıda Sadece Bedeni mi Îmar Eder?

Genç Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Ağustos Sayı: 203

Muhterem Efendim, yediğimiz gıdalar insanın hâlet-i rûhiyesi üzerinde nasıl bir tesir icrâ ediyor? Acaba gıda, sadece bedeni mi îmar eder? Bu hususta gençlerimize tavsiyeleriniz neler olur?

Mevlânâ Hazretleri, yenilen gıdanın, helâl veya haram olması bakımından, insanın mâneviyâtına nasıl tesir ettiğini, bir misal ile şöyle nakleder:

“İnsanın nûrunu, kemâlini artıran lokma; helâl kazanç ile elde edilen lokmadır.

Haram lokma ise, kandilimize konulunca onu söndüren yağa benzer. Sen ona yağ değil su adını koy, çünkü ışığımızı söndürüyor.”

Zâhiren birbirine benzese de, su ile yağ kandile konulduğunda tam tersi bir netice verir. Biri kandilin nûrunu artırır, onu coşturur, diğeri ise onu söndürür. Yani zâhiren aynı görünse de, helâl lokma ile haram lokma arasında böylesine derin bir fark vardır. Helâl lokma kalbin nûrunu artırırken, haram lokma ise onu karanlığa gömer.

Bu sebeple Mevlânâ Hazretleri nasihatlerine devamla şöyle der:

“Bilgi de hikmet de helâl lokmadan doğar; aşk da, merhamet de helâl lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan haset ve hile doğarsa, bilgisizlik ve gaflet meydana gelirse, sen o lokmanın haram olduğunu bil.

Hiç buğday ektin de arpa çıktığını gördün mü? Hiç atın eşek yavrusu doğurduğu görülmüş müdür?

Lokma bir tohumdur, düşünceler onun mahsûlüdür. Lokma denizdir, incileri fikirlerdir. Ağza alınan helâl lokmadan, Allâh’a kulluk ve ebedî âleme gitme arzusu doğar.”

Dünyaya gelen her insanın, hayatiyetini devam ettirebilmesi için gıdaya muhtaç olduğu bir hakîkat. Fakat İslâm’da bir gıda rejimi var. Yani Rabbimiz, insanoğluna sayılamayacak derecede nîmetler lûtfetmiş, fakat bunların pek az bir kısmından da uzak durulmasını emretmiş. Bu da yine insanın ruh ve beden sağlığını koruma maksadına mâtuf.

Meselâ hepimiz, bedenimize rahatsızlık veren gıdalardan uzak durmaya gayret ediyoruz. Üstelik bir de tansiyonumuz, şekerimiz, kolesterolümüz veya başka bir rahatsızlığımız varsa yiyeceğimizi daha da dikkatli seçiyoruz.

Aynen bunun gibi; rûhumuza zarar verecek gıdalardan da kaçınmamız gerekiyor. Zira bozuk bir yemeğin yenmesi, nasıl mideyi ve vücudu ifsâd ediyorsa, haram ve şüpheli yemekler de insanın gönül dünyasını ifsâda sürüklüyor.

Bu sebeple Rabbimiz bizleri şöyle îkaz ediyor:

“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yiyin…” (el-Bakara, 168)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in sergilediği şu hassâsiyet, bizler için ne güzel bir numûnedir:

Fahr-i Kâinat Efendimiz, uzun ve sıcak bir yaz günü oruç tutuyordu. Şeddâd bin Evs’in kız kardeşi Ümmü Abdullah -radıyallâhu anhâ-, iftar vaktinde Efendimiz’e bir kâse süt gönderdi.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sütü getiren kişiyi Ümmü Abdullâh’a geri gönderip;

“–Bu sütü nereden buldun?” diye sordurdu.

Ümmü Abdullah;

“–Kendime ait olan koyundan…” şeklinde cevap gönderdi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu defa;

“–(Peki) bu koyunu nereden buldun?” diye sordurdu.

Ümmü Abdullah da;

“–Onu kendi paramla satın almıştım.” diye cevap gönderdi.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu cevaplardan sonra sütü kabul etti.

Bu hâl Ümmü Abdullah -radıyallâhu anhâ-’ya bir muammâ oldu. Ertesi gün Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına gelerek iftar saatindeki suallerinin hikmetini sordu.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise ona şu cevâbı verdi:

“İşte rasûller bununla emrolundular. Bizler, ancak helâl ve temiz olanı yemekle ve ancak sâlih amel işlemekle emrolunduk.” (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 10/291)

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- da, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bir başka hadîs-i şerîfte şöyle buyurduğunu naklediyor:

“Allah Teâlâ temizdir; sadece temiz olanları kabul eder. Allah Teâlâ peygamberlerine neyi emrettiyse mü’minlere de onu emretmiştir.

Cenâb-ı Hak peygamberlere;

«Ey peygamberler! Temiz ve helâl olan şeylerden yiyin, güzel ve sâlih ameller işleyin!..» (el-Mü’minûn, 51) buyurmuştur.

Mü’minlere de;

«Ey îmân edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin…» (el-Bakara, 172) buyurmuştur.” (Müslim, Zekât, 65)

Müfessirler, Mü’minûn Sûresi’de zikredilen;

كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًاۜ

“…Temiz ve helâl olan şeylerden yiyin! Güzel ve sâlih ameller işleyin!..” âyeti hakkında şu îzahta bulunmuşlardır:

“Âyet-i kerîmede sâlih amelin, helâl gıdadan sonra ve onun hemen ardında zikredilmesi; sâlih ameller işleyebilmenin, helâl ile beslenmenin neticesi olduğunu göstermektedir.”[1]

Yani sâlih ameller işleyebilmenin şartı, helâl ile beslenebilmektir. Çünkü haram lokma; rûhânî istîdatların inkişâfına, kalbin terakkîsine ve maddî-mânevî fütuhâta engel teşkil eder. Nitekim Mevlânâ Hazretleri;

“Bu seher benden ilham kesildi. Anladım ki vücuduma şüpheli birkaç lok-ma girdi.” sözüyle bu hakikati ifade etmektedir.

Yine haram lokma, gaflet ve günahların sermâyesi olur. Kişide ibadetlere karşı üşengeçlik ve Allah yolundaki hizmetlere karşı tembellik hâsıl eder.

Buna mukâbil, yenilen lokmalar helâl ise, o da tefekkürü artırır, gönül feyzini ziyâdeleştirir, rûhâniyeti takviye eder. Sâlih amellere rağbeti artırır, bedenle birlikte rûha gıda, sadra şifâ olur.

Büyük mürşid-i kâmillerden Bahâüddîn Nakşibend Hazretleri, helâle riâyet hususuna son derece ehemmiyet gösterirdi. Şüpheli şeylerden kaçınmakta da büyük bir hassâsiyet sergilerdi. Sohbetlerinde sık sık;

“İbadet on kısımdır; dokuzu helâl rızık talep etmek, biri ise diğer amellerdir.”[2] hadîsini okur ve muhtevâsıyla amel etmeyi emir buyururdu.[3]

Nakşibend Hazretleri, yiyeceğini de bizzat kendi ziraatinden elde ederdi. Her sene bir miktar arpa, biraz börülce ve zerdali yetiştirirdi. Ziraat yaparken kullanılan hayvanların, tarlanın, tohumun ve suyun helâl olması hususunda çok ihtiyatlı davranırdı. Bu sebeple pek çok âlim, teberrüken (ve şifâ niyetiyle) onun helâl yemeğinden yiyebilmek için sohbetlerine iştirâk ederdi.[4]

Bir defasında mânevî hâllerinin kaybolduğundan yakınan bir talebesine:

“–Yediğin lokmaların helâlden olup olmadığını iyi araştır!” buyurmuştu. Talebe gidip araştırdığında, yemeği pişirdiği ocakta helâl olup olmadığı şüpheli bir parça odun yaktığını anladı ve hemen tevbe etti.[5]

İnsan, kış mevsiminde yünlü ve kalın elbiseler giyerek vücudunu soğuktan ve dolayısıyla hastalıklardan korur. Aynı şekilde kalbi de haramların gaflet ve kasvetinden korumak için, haram ve şüphelilerin çoğaldığı günümüzde, kazanç ve gıdamızın helâliyeti hususunda çok daha dikkatli ve tedbirli olmamız gerekiyor.

Maalesef bugün, kendi şahsî hayatında dînin emir ve nehiylerine riâyet etmeye çalıştığını söyleyen birçok müslüman, iş ticârî hayata gelince, pek çok İslâmî hükmü göz ardı edebiliyor. Meselâ kalkıp bir dükkânını, ilâhî yasakların açıkça çiğnendiği, toplumun mânevî ve ahlâkî yapısına zarar veren bir iş dalına kiraya verebiliyor.

Hâlbuki Allâhʼın haram kıldığı işlerin yapıldığı yerlerden gelen kira pa-raları da temiz olmaz. Bu sebeple bir müʼmin, malını mülkünü kullandırırken de dikkat etmeli. Kim çok para verirse ona kiralamak gibi bir ölçüsüzlük içinde olmamalı… Kiracısının da kazancını Allâhʼın râzı olduğu meşrû bir işten kazanıp kazanmadığına dikkat etmeli…

Şu da çok hazin bir durumdur ki günümüzün bilhassa büyükşehirlerinde, maalesef pek çok evde âdeta mutfak kalmadı. Sokaklar ve caddeler bir nevî mutfağa döndü. Eskiden evlerde, abdestli, besmeleli, salevatlı, zikrin feyz ve rûhâniyetiyle, bir ibadet vecdiyle pişirilen yemeklerin yerine; maalesef ne tür malzemelerle ve hangi hâlet-i rûhiye içinde pişirildiği belli olmayan gıdaları kuryelerle evlere getirtme âdeti revaç buldu. Yiyen, yediğinin mânevî keyfiyetinden haberdar olmadığı gibi, o yemeği hazırlayanın hâlinden de bîhaber… Bu yemekleri pişirenler abdestli midir, ehl-i salât mıdır, besmele çekmiş midir, düşünülmüyor, hattâ umursanmıyor…

Böyle bir zamanda helâli aramak ve bulabilmek, dünkünden çok daha zor; lâkin buna dikkat etmek, dünkünden çok daha mühim…

Çünkü kazanç ve gıdanın helâliyetine dikkat etmeksizin, kulluk vazifelerini hakkıyla edâ edebilmek mümkün değil. Zira ibadetlerin kıvamı da kabulü de buna bağlı…

Rabbimiz cümlemize, beden ve ruhlarımıza gıda, sadırlarımıza şifâ olacak helâl lokmalar lûtfeylesin. Haram ve şüphelilerden de dâimâ uzak durabilmeyi ihsan buyursun.

Âmîn!..

Dipnotlar:

[1] Râzî, Mefâtîhü’l-Gayb; Bursevî, Rûhu’l-Beyân, el-Mü’minûn, 51.

[2] Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, III, 107/4062.

[3] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 63.

[4] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 64; Reşahât, s. 159, 184.

[5] Heyet, Evliyâlar Ansiklopedisi, III, 441.