Eğitimcilik, Bir Peygamber Mesleğidir

Mahlûkat içinde eğitime en çok muhtaç olan, insandır. Hayatta en zirve sanat da, insan yetiştirmektir. Cenâb-ı Hak peygamberleri, en büyük insan terbiyecileri olarak göndermiştir. Dolayısıyla denilebilir ki; “eğitimcilik, bir peygamber mesleğidir.”

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberdir. O, hiçbir beşerden ders almadı. O’nun yegâne muallimi Cenâb-ı Hak oldu. Nitekim; “Beni Rabbim terbiye etti, terbiyemi de pek güzel kıldı.” buyuruyor. (Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 12)

Daha sonra Cenâb-ı Hak, bütün yeryüzünü Efendimiz’e bir okul, bütün insanlığı da O’na talebe eyledi. Efendimiz de, ümmetini bu ilâhî terbiye ile yetiştirdi. Bütün beşeriyetin muallimi oldu. Bugünkü psikoloji, pedagoji, sosyal-antropoloji vs. insana hitap eden, insan rûhunu tahlil eden ne kadar ilim varsa, onların hepsinde zirveyi teşkil etti.

İslâm hukuk metodolojisinin meşhur sîmâlarından Karâfî der ki:

“Şâyet Rasûlullah Efendimiz’in hiçbir mûcizesi olmasaydı, yetiştirdiği ashâb-ı kirâm O’nun nübüvvetini ispata kâfî gelirdi.”

Hakîkaten her sanatkârın mahâreti, eserinden anlaşılır. Yarı vahşi câhiliye insanından fazîletler medeniyeti inşâ eden bir asr-ı saâdet toplumu yetiştirmiş olması da gösteriyor ki, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanlığın gördüğü en mükemmel eğitimcidir. Ashâb-ı kirâmın gönül terbiyesini, bugün hangi pedagog, hangi psikolog verebilir?..

Hak dostları da bu nebevî terbiyenin zamana yayılmış zirve temsilcileridir. Onlar da büyük kitlelerin nebevî ahlâk ile yetişmelerine vesîle olmuşlardır.

Bir mütefekkir der ki:

“Yeryüzünde iyi bir muallim olmak isterseniz gökyüzünün talebesi olmalısınız.”

Yani ömür boyu vahyin talebesi olarak Kur’ân ve Sünnet istikâmetinde hem yaşayacak hem de yaşatacaksınız. Ancak o zaman talebeliğin en tatlı meyvelerini toplar ve gerçek muallimlerden olabilirsiniz.

Nasıl ki öğretmenlik, ciddî bir eğitim isterse, öğretmenler de hayat mektebinin bir öğrencisi mevkîindedirler. Yani herkes son nefesle ilâhî huzura çıkacak ve karne alacak bir öğrenci durumundadır.

Bunun içindir ki Mehmed Akif, ideal bir eğitimciyi şöyle tarif eder:

Muallimim diyen olmak gerektir îmanlı,

Edepli, sonra liyâkatli, sonra vicdanlı…

Yani bir muallim, her şeyden önce “îmanlı” olacak; yüreğinden rahmet taşıracak.

“Edepli” olacak; örnek bir karakter ve şahsiyet inşâ edecek.

“Liyâkatli” olacak; mes’ûliyet şuuruyla kendini iyi yetiştirip vazifesinin ehli olacak.

“Vicdanlı” olacak; merhamet, şefkat, fedakârlık gibi fazîletlerle insanlığını tescil ettirecek.

Velhâsıl eğitimcilik, samimî bir fedakârlık mesleğidir. Bir eğitimci, ne kadar ibadet heyecanıyla dersine girerse o nisbette müsbet bir tesiri olur.

Bunun içindir ki kendisini dîne, vatana, millete adayan, bütün bir sath-ı vatanı okul sayan ve ardında “yetişmiş insan” mirası bırakan kıymetli eğitimciler, ömürlük bir teşekküre lâyıktırlar…