Bekârları Evlendirmek, Ümmet-i Muhammed’in Vazifesidir

Bugün, aile hayatı çok mühim, kardeşler!

Bugün aile müessesesine ciddî saldırılar yapılıyor. Bizim de aileyi tahkim etmek vazifemizdir. Aile çözülürse, din de vatan da zaafa uğrar. Neslin korunması ve yetişmesinde aile ihmal edilmemesi gereken bir “kale”mizdir. İfsat hareketlerine karşı uyanık olmak durumundayız.

Aile demek; nikâh demektir, iffet demektir. Erkeğin de kadının da şerefi ve kıymeti, nikâh ile akdedilen ailede gerçekleşir.

İffet, insana ait bir keyfiyettir. İffetsizlik ise, insanlık haysiyetinden uzaklaşmaktır; hayvanlar gibi sorumsuz, rezil, pespâye bir hayat sürmektir.

Ailenin kuruluşu, sevk ve idaresi, korunması, mesken ve mektep olması, ciddî olarak ele alınmalıdır.

Anneye “el-ümmü medrese” denmiştir. Anne bir medresedir.

Ailenin temeli de takvâ üzerine atılmalıdır.

Evlenmeye mânîsi olmayan bekârları evlendirmek, ümmet-i Muhammed’in vazifesidir.

İmkânı olduğu hâlde evliliği geciktirmek, şerre kapı açmaktır.

Vakıf ve derneklerimiz ve hattâ varlıklı kardeşlerimiz, evlenmek isteyip de evlenemeyen gençlerimize yardımcı olmalıdır.

Rahmetli Muhterem Pederimiz gençleri evlendirmeye ayrı bir hususiyet verirlerdi. Senede bir gün, on-on beş kişinin birden düğünü yapılırdı Hüdâyî Vakfı’nda. Tabi bunu da -inşâallah- devam ettirmemiz îcâb eder. Yine oluyor ama, daha da canlandırmamız lâzım.

Evlilikte dindarlığı ve ahlâk güzelliğini öne almalıdır.

Evliliği zorlaştırmak, fitne kapısı aralamaktan kaçınılmalıdır.

En hayırlı sadaka-i câriye, evliliğe vesîle olmaktır.

Burada Muhyiddin-i Arabî Hazretleri buyuruyor ki:

Evliliğe vesîle ol diyor, sen de onların yaptıkları amellerinden sana sadaka-i câriye gelir. Vesîle olduğun için sadaka-i câriye.

Ancak küfüv şarttır.

Mevlânâ diyor:

“Bir ayakkabı dar gelirse, öbür ayakkabının bir kıymeti olmaz.”

Onun için en çok tarafların bakacağı, zevc ve zevce küfüv mü, değil mi? Oraya dikkat etmek lâzım.

Velhâsıl bugün bilhassa bu, aileye yapılan saldırılar karşısında, Erkek ya da kızlarımıza sâlih-saliha eş bulmak ve onların evliliğine vesile olmak durumundayız.

Tabi, tekrar, evlenecek insanlarda denklik mühimdir.

Gençleri evlenme ve eş bulma noktasında kendi hâllerine bırakmak pek muvâfık değildir. Onlar yapılıyor, arkadan mahkeme kapılarına gidiyorlar.

Evliliğin temelleri, haram iş ve davranışla atılmamalıdır.

Nişan sonrası sanki nikâhlanmış gibi beraberlik doğru değildir.

Düğünlerimizde ihtilata dikkat edilmelidir. Düğünlerimiz sohbetle, Kur’ân-ı Kerîm ziyafetiyle başlamalıdır. İsraf ve lükse düşülmemelidir. Lüks mekânlarda şatafatlı düğünler, zedeler ailenin rûhâniyetini. Bütün bunlar yabancı bir dünyanın, egoizm, hodgâmlık, savurganlık ve enâniyet ihtivâ eden menfîliklerdir… Sanki bir aşağılık duygusunu -böyle düğünler- bir bastırma hareketidir…

Efendimiz buyuruyor:

“Hepiniz çobansınız (buyuruyor. Burada çobanlık:)

–Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes’ûldür. (En mühim, dînî, yavrularının dînî hayatından mes’ûl.)

–Kadın, kocasının evinin çobanıdır, o da sürüsünden mes’ûldür…” (Buhârî, Ahkâm, 1; Müslim, İmâret, 20) O da “el-ümmü medrese” olacak.

Ailede iş bölümü mühimdir.

Erkek ve kadının fıtratları, istîdatları, sıfatları birbirinden farklıdır. Onun için yerli yerinde kullanmak zarûrîdir. Bugün maalesef tek cins hâline getirmeye çalışıyorlar. Lût Kavmi’nin fesatlığından daha beter bir fesatlığa doğru gidiş var maalesef.

Kadınlar; internet vs. aileden, evlilikten ve annelikten soğutularak, sokağa ve dış dünyasına, kendisini vitrine etmeye teşvik ediliyor.

Yani sanki nâdîde bir çiçek, kaldırımlarda ayak altında ezdirilmekte ve çiğnetilmektedir. Bu ne kadar hazin bir faciadır!..

Erkek ailesine karşı cömert ve merhametli olmalıdır.

“Sizin en hayırlınız, ailenize en güzel muâmelede bulunanıdır!..” buyruluyor. (İbn-i Mâce, Nikâh, 50; Dârimî, Nikâh, 55)

Bunun için, en mühim, kızlarımıza, oğullarımıza, İslâm ahlâkı, Rasûlullah Efendimiz’in o mübârek evlilik hayatını telkin etmemiz lâzım.

Batı’da/Avrupa’da; aile çökmüş, nüfus azalmaya yüz tutmuş, kadın-erkek, evlilik dışı çirkinliklerin girdabında boğulmaktadır. Yani müşterek beraberlik diyorlar, nikâhsız.

Hâlbuki şanlı mâzîmiz ortadadır. Annelerimiz, ninelerimiz, dedelerimiz, o mübârek neslimiz ortadadır. 1400 senelik tarihimizde kadına şiddet ve tâcizden bahsedilmez; bilâkis, onun şeref ve haysiyetini koruma vardır.

İslâmiyet; sadece insana ve kadına değil, hiçbir varlığa şiddete müsâmaha etmez. Hayvanâta eziyete müsaade etmez. Bir ağacın dahî şiddetle silkelenmesine de İslâm râzı olmaz.

Esas şiddet ve tâciz, ilk defa Batı’da başladı. Bunun sebebi de; kadının metâ hâline getirilerek, sokakların insafına itilmesi ve vitrine edilmesidir.

Günümüzde kadına şiddet vak‘aları bir bir incelense; birçoğunda erkeklerin, İslâm’ın haram kıldığı içki, uyuşturucu, kumar gibi illetlerle müptelâ olarak şiddete yöneldikleri görülmektedir.

Maalesef Avrupa’dan ithal ve taklit kanunlar, sonu gelmeyen boşanma dâvâları, erkeklere boşandığı hanıma zorla ömür boyu nafaka ödettirmek gibi problemler de, meselenin adlî diğer bir sıkıntısıdır.

-İnşâallah- Cenâb-ı Hak evlâtlarımıza, yavrularımıza huzurlu aileler ihsân eder -inşâallah-.