Zamanın, mekânın, hayat şartlarının ve dekorların değişmiş olması, insan tabiatını değiştirmiyor. Bugün haz ve hız odaklı yaşayan modern câhiliye insanı ile, 14 asır önceki bedevî câhiliye insanı arasında bir gardırop farkından başka ne var?
Allah ve Rasûl’ünden uzak yaşanan her devir, bir câhiliye devridir. İlâhî ve nebevî beyanlarla ıslah olmamış her asrın vahşetleri birbirine denktir…
Geçmişte câhiliye müşrikleri, Kurʼânʼın mûcizevî beyanları karşısında fikrî bir mücadele veremeyip çaresizliklerini örtme telâşıyla alay, hakâret ve kaba güce başvurmuşlardı. Bugünün modern câhiliyesinde de;
‒Kur’ân-ı Kerîm’in, nâzil olduğu günden bu yana bir harfi bile değişmemiş mûcizevî bir kitap olduğuna en ufak bir îtirazda bulunamayanlar,
‒Önceki ilâhî kitaplara yapılmış olan tahrifâtı, Kurʼân-ı Kerîmʼe yapamayanlar,
‒İslâmʼın inkişâfından rahatsızlık duyan bazı karanlık vicdanlar, Kurʼân sayfalarını yakmakla kendilerini avutuyor, kin ve nefretlerini kusuyorlar.
Şüphesiz ki onların bu cinnet hâli, içine düştükleri âcizliğin apaçık bir göstergesi. Bu düştükleri acziyet, tıpkı bir mahkûmiyet kararını yırtıp yakarak verilen hükümden kurtulacağını zanneden bir zavallının hâlini andırıyor.