23 Ocak 2017

Toplumlarda “ağniyâ-i şâkirîn” yani şükreden ve infâk eden zenginler de, “fukarâ-i sâbirîn” yani sabreden yoksullar da nâdir bulunan insanlardır. Bu sebeple her iki grup mü’minler de Allah katında makbul kullardır. Şükür ehli cömert zenginler ile sabırlı ve haysiyetli fakirler, insanlık şerefinde ve ilâhî rızâda beraberdirler.

Meselâ Süleyman -aleyhisselâm-, nâmütenâhî bir varlık ve saltanat sahibi kılınmıştı. Fakat dünya nîmetleri aslâ kalbini işgal etmemiş, nîmetlerin asıl sahibi olan Allâh’a dâimâ şükür hâlinde bulunmuştu. Bu güzel hâli sebebiyle de Cenâb-ı Hakk’ın; “ne güzel kul”[1] iltifâtına mazhar olmuştu.

Öte yandan yokluk ve hastalıklarla imtihan edilen Eyyûb -aleyhisselâm- da, bu imtihanı kendisine takdîr edenin Allah Teâlâ olduğu idrâki içinde, dâimâ hâline rızâ göstermiş, hiçbir zaman şikâyet etmemiştir. Bu rızâ ve teslîmiyeti ile o da Rabbimiz’in “ne güzel kul”[2] iltifâtına mazhar olmuştur.

[1] Bkz. Sâd, 30.

[2] Bkz. Sâd, 44.