25 Ocak 2015

Günümüzde, İslâmʼın dünya çapında rağbet bulmasına mânî olmak isteyenler tarafından, maalesef “İslâmofobi” adı altında, İslâmʼa ve müslümanlara karşı çirkin bir nefret ve düşmanlık dalgası oluşturuldu. Artık bir kısım insanlar, gerek cehâletten, gerekse kasıtlı olarak “İslâm” kelimesini, günümüzün en büyük fecaatlerinden biri olan “terör” kelimesiyle birlikte kullanmaya kalkışmaktadırlar.

Hâlbuki terör; kalpsizlik üzerine kurulmuştur ve onlara aslâ edep, ahlâk, Allah sevgisi ve korkusu gibi ulvî hisler lâzım değildir. Terörün gözyaşı yoktur, merhamet ve vicdânı yoktur.

İslâm ise bunun tam zıddına, bilhassa şefkat ve merhamet üzerine binâ edilmiştir. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de en çok “Rahmân” ve “Rahîm” isimlerini, yani bütün varlıkları kuşatan merhametini telkin buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz de “âlemlere rahmet” olarak gönderilmiştir.

Tarihe baktığımızda, terörle en fazla mücâdele eden kişinin, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- olduğunu görürüz. O’nun 23 senelik nebevî hayatı, bir bakıma terörle mücadeleden ibarettir. İnsana karşı terör, hayvanlara karşı terör, nebâtâta karşı terör… Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hep bunlarla mücadele etmiştir. Kâfir olsun mü’min olsun, dâimâ her insanın hakkına riâyeti esas almıştır. Neticede, kan gölüne dönmüş olan çölleri, huzura kavuşturmuş ve insanlık tarihinin bir daha görmediği eşsiz bir fazîletler medeniyetinin temellerini atmıştır.

Bugün ümmet-i Muhammed olarak bizlere düşen; Âlemlere Rahmet Efendimizʼin yüce ahlâkını gücümüz nisbetinde yaşayarak fiilen temsil ve tebliğ edebilmektir. Bunu lâyıkıyla yapabildiğimiz takdirde, ne iftira ve hakaretlerin bir hükmü kalır, ne de müfteriler bir daha bu tip hakaretlere meydan bulabilirler…