Mısır’da şiddetli kıtlığın hüküm sürdüğü günlerde Yûsuf u’-aleyhisselâm-: “–Siz, devletin hazinelerine hükmeden bir idârecisiniz. Neden kendinizi aç bırakıyorsunuz?” diye sordular. O ise şu hikmetli cevabı verdi: “–Karnım tok olursa açların hâlinden anlayamam diye korkuyorum!”...
Abdullah bin Abbas -radıyallâhu anhümâ- şöyle anlatır: “Allâh’ın Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanların en cömerdi idi. Ramazan ayında ise cömertliği daha da artardı. Çünkü Cebrâil -aleyhisselâm-, her sene Ramazan’da gelir, ayın sonuna kadar beraber olur, Efendimiz ona Kur’ân-ı Kerîm’i arz ederdi. İşte bu günlerde Allah Rasûlü, esen rüzgârlardan daha......
Oruç; zühd ve riyâzat tâlimidir. Bugün maalesef lüks, israf, oburluk, güç gösterisi ve nefsânî ihtirasların arttığı bir devirdeyiz. Hâlbuki oruç ibadeti bizlere, fânî nîmetlerin bir gün tamamen elinden alınacağı bir âhiret yolcusu olduğumuzu hatırlatarak, nefsânî zevklere takılıp kalmamayı, helâlleri bile asgarî seviyede kullanıp kifâyet miktârıyla yetinmeyi ve dünyevî imkânları âhiret......
Orucu, nefsânî zaaflarla zedelememek; bilhassa dili, dedikodu, gıybet, yalan, iftirâ ve mâlâyânîden muhâfaza etmek, yani çirkin konuşmalara karşı dile de “sükût orucu” tutturabilmek îcâb eder....
Abdullah ibn-i Ömer -radıyallâhu anhümâ- şöyle buyurur: “Namaz kılmaktan zayıflayıp yay gibi, oruç tutmaktan eriyip çivi gibi olsanız da, haram ve şüphelilerden kaçınmadığınız takdirde, Allah o ibadetleri kabul etmez.”...
Hadîs-i şerîfte buyrulur: “Namaza durduğunda sanki son namazın gibi kıl! Yarın pişman olacağın şeyi söyleme; insanların (gâfilâne) arzu ettikleri şeylere arzu duymayı bırak!” (İbn-i Mâce, Zühd, 15)...
Muallâ bin Fadl -rahmetullâhi aleyh- şöyle der: “Selef-i sâlihîn, Cenâb-ı Hakk’a, altı ay kendilerini Ramazân’a ulaştırması için duâ ederlerdi. Geri kalan altı ayda da idrâk ettikleri Ramazân’ı kabûl buyurması için duâ ederlerdi.” (Kıvâmu’s-Sünne, et-Terğîb ve’t-Terhîb, II, 354)...
Hadîs-i şerîfte buyrulur: “Hiçbiriniz (bilhassa) oruçlu olduğu gün, çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri, kendisine söver veya çatarsa; «ben oruçluyum» desin.” (Buhârî, Savm, 9) Sabır ayı olan Ramazân-ı Şerîfʼte tutulan oruç, âdeta rûhun giydiği bir ihram gibidir. Nasıl ki ihramda refes, fısk ve cidâl yasaksa, tıpkı bunun......
Hem hastalıkların hem de gönüllerin hekimi olan Lokman Hakîm Hazretleri’ne bir gün sormuşlar: “–Efendim, hastalarımıza neler yedirelim? Ne tavsiye buyurursunuz?” Lokman Hakîm şu güzel ve özlü cevabı vermiş: “–Hastalarınıza acı söz yedirmeyin de, ondan başka ne yedirirseniz zararı olmaz inşâallah…”...
Yalnızca mideyi aç bırakmakla kâmil mânâda oruç tutulmuş olmaz. Makbul bir oruç, bedendeki bütün uzuvların, bilhassa da gözün, kulağın ve dilin haram ve şüphelilerden muhâfaza edilerek nefsin dizginlenmesini gerektirir. Ancak böyle bir oruç, kul için Cehennemʼe kalkan olur....
Ramazân-ı Şerîfʼi lâyıkıyla idrâk edip güzelce ihyâ edebilirsek, yani onu ibâdetlerle, güzel ahlâk tezâhürü amel-i sâlihlerle değerlendirip ferdî ve ictimâî kulluk vazifelerimizi lâyıkıyla îfâ edebilirsek, ilâhî af vaadi bizleri bekliyor. Fakat bunun zıddına, bu ilâhî rahmet hazinesine bîgâne kalıp ihmâlkâr davranırsak, ilâhî rahmetten mahrûmiyet tehlikesi mevcut… Yani bu kadar mühim,......
Düşünmeliyiz ki geçen Ramazân-ı Şerîfʼte hayatta olan eş, dost ve akrabamızdan bâzıları artık aramızda değiller. Geçen Ramazan, onların son Ramazanʼıydı. Bizler de bu gufrân ayını son Ramazanʼımız olabileceği şuuruyla değerlendirip ondan tertemiz çıkmaya gayret etmeliyiz....
Ramazân-ı Şerîf, Cenâb-ı Hakkʼın kuluna bir yakınlık ve dostluk daveti olan müstesnâ bir mânevî kazanç mevsimidir. Nasıl ki, bâzı meslek erbâbı sahalarında uzman olabilmek için, sporcular girecekleri müsâbakalarda gâlip gelebilmek maksadıyla, kamplara çekilip, ihtilâttan men kararı alıyorlarsa, bu Ramazân-ı Şerîf de bizler için Hakk’a yakınlık ve dostluğun müstesnâ vesîle ve......
Cenâb-ı Hakk’a hamd olsun ki, bizleri yine mübârek Ramazân’ın uhrevî iklîmine kavuşturdu. Ramazân-ı Şerîf, ömür takvimi içerisinde müstesnâ bir lûtuf ve rahmet ayı… Cenâb-ı Hakk’ın ümmet-i Muhammed’e büyük bir ihsânı, muazzam bir ikrâmı… Mü’minler için mânevî kıymetlerle dolu olan ilâhî bir hazîne… Nitekim bir hadîs-i şerîfte: “Eğer kullar, Ramazan’ın fazîletlerini......
Bugün evlâtlarımıza karşı sorumluluğumuzda, dünya ve âhiret dengesini kurmak, umûmiyetle ihmal ediliyor. Dünyevî diplomalar yanında, uhrevî diplomalara dikkat edilmiyor. Kendi kendimize sormalıyız: İstikbâli veren kim?.. Unutmamalı ki; Allâhʼa, Rasûlullâhʼa ve Kurʼân-ı Kerîmʼe bağlılığımız ne kadarsa “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96) hadîs-i şerîfinden nasîbimiz de o kadar olacaktır....