Bayram, yanık yüreklere Cennet serinliği veren ilâhî bir ziyafettir. Yine bayram, belli bir kesimin şımarıkça yaşadığı, israf çılgınlıklarıyla dolu tatil ve eğlence gibi şahsî mutluluk günleri değildir. Bilâkis, sıla-i rahimde bulunmak, geçmişlerin ruhlarını hayırlarla şâd etmek, îman kardeşliğini cemiyet plânında yaşatmak, dargınlıkları-kırgınlıkları ortadan kaldırmak ve din kardeşleriyle kaynaşmak gibi nice......
Düşünmek gerekir ki sayılı günlerden ibâret olan dünya hayatı, ne kadar uzun görünse de yine sayılı günlerden ibâret olan Ramazân-ı Şerîf gibi, gâyet kısa bir zamandır. Bu sebeple nasıl ki Ramazân’ı mânevî kazanç için bir fırsat mevsimi olarak görüp gayretimizi artırıyorsak, ömrü de bir Ramazan rûhâniyetiyle ihyâ edebilmek zarûrîdir....
Câfer-i Sâdık Hazretleri Ramazan ayının sonunda şöyle duâ ederdi: “Ey Ramazan’ın Rabbi olan ve Kur’ân’ı indiren Allâh’ım! İşte bu, kendisinde Kur’ân’ın indirildiği Ramazan ayıdır ve artık bitmek üzeredir. Yâ Rabbi! Bütün günahlarım affedilmeden fecrin doğmasından veya Ramazan’ın çıkıp gitmesinden, Senʼin merhametine sığınırım!”...
Bin aydan hayırlı Kadir Gecenizi tebrik eder, hayatımızın takva ile ihya edilen daimi bir Ramazan-ı Şerif; son nefesimizin de ebedî bir bayram sabahı olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ederiz....
Ramazânʼı güzelce ihyâ edip onu kendimizden râzı ederek uğurlayabilmek ve onda kazandığımız mânevî kıymetleri kaybetmeden gelecek senenin Ramazan’ına bağlayabilmek, böylece hayatımızı dâimî bir Ramazan rûhâniyeti içinde yaşayabilmek, büyük bir saâdettir. Gerçek bayram da, esâsen son nefeste tecellî edecek îman selâmetine nâil olabilmektir....
Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’nın rivâyetine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Ramazan’da diğer aylardan daha fazla (kendisini Cenâb-ı Hakkʼa yaklaştıracak ibadet ve tâatte bulunmaya) îtinâ ederdi. Ramazân’ın son on gününde ise evvelki günlerinden daha fazla ibadet ederdi. (Müslim, Îtikâf, 8; İbn-i Mâce, Sıyâm, 57)...
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur: “…Ramazân’ı idrâk edip de bağışlanamamış olan kimseye yazıklar olsun! Kişi Ramazan’da da bağışlanamazsa peki ya ne zaman bağışlanacak?!.” (İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef, II, 270; Heysemî, Mecma, III, 143)...
Tâbiîn neslinden Âmir bin Abdikays, ölümü yaklaşınca ağlamaya başladı. “–Niçin ağlıyorsun?” diye sordular. O da şu cevâbı verdi: “–Ne ölüm korkusuyla, ne de dünyaya duyduğum hırs sebebiyle ağlıyorum. Lâkin sıcak günlerde oruç tutmaktan ve geceleri ibadet için kalkmaktan (teheccüdden) mahrum kalacağım diye ağlıyorum.” (Zehebî, Siyer, IV, 19)...
Rivâyete göre İlyas -aleyhisselâm-, Ölüm Meleği’ni karşısında görünce dehşete kapılarak ürperir. Azrâil -aleyhisselâm-, bunun sebebini merak ederek sorar: “−Ey Allâh’ın Peygamberi! Ölümden mi korktun?” İlyas -aleyhisselâm- şu cevabı verir: “−Hayır! Ölümden korktuğum için değil, dünya hayatına vedâ edeceğim için bu hâldeyim. Dünya hayatında Rabbime kulluk yapmaya, iyilikleri emredip kötülüklerden men......
Ramazân-ı Şerîf, tutulan oruçlarla açlık ve âcizliği tattırarak muhtaçların hâlinden daha iyi anlamayı sağlayan bir şefkat ve merhamet eğitimidir. Yine Ramazân-ı Şerîf, etrafımızdaki yoksul, kimsesiz ve bîçârelerin bize zimmetli olduğunu telkin eden bir mârifet mektebidir....
Açlık; kalbi yumuşatıp nurlandırırken, aşırı tokluk ise kalbe kasvet verir, gönlü karartır. Açlık, nefsin azgınlıklarına engel olup onun hakka ve hayra yönelmesini kolaylaştırırken, aşırı tokluk ise, mânevî hassâsiyetleri köreltir, rûhu daraltır, şuur ve idrâkin hikmet kanallarını tıkar. Dolayısıyla, tefekkür, ibret ve hikmet; acziyetin idrâk edildiği açlık ve hüzün hâlinde daha......
Unutmayalım ki İslâm bir bütündür. Bir kısmıyla amel edip diğer bir kısmını terk veya ihmâl etmek, kalpteki îmânı zaafa uğratır, takvâ hassâsiyetine mânî olur. İslâm bizim, ibadet, muâmelât, ahlâk ve beşerî münâsebetler başta olmak üzere, her hâlimizi tanzim eden tâlimatlar vermektedir. Müʼmin, hayatının hiçbir safhasında Allâhʼı unutmamalıdır. Nitekim âyet-i kerîmede;......
Günümüzün en mühim umûmî problemlerinden biri, tesettür hassâsiyetinin kaybolmasıdır. Tesettür, sadece başı örtmekten ibaret değildir. Fakat maalesef bugün pek çok müslüman hanımın, tesettürün rûhuna uymayan birtakım dar elbiseler, pantolonlar vs. giydikleri görülmektedir. Hâlbuki Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır: “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müʼminlerin hanımlarına söyle, (bir ihtiyaç için......
Mısır’da şiddetli kıtlığın hüküm sürdüğü günlerde Yûsuf u’-aleyhisselâm-: “–Siz, devletin hazinelerine hükmeden bir idârecisiniz. Neden kendinizi aç bırakıyorsunuz?” diye sordular. O ise şu hikmetli cevabı verdi: “–Karnım tok olursa açların hâlinden anlayamam diye korkuyorum!”...