DiNLE
DİĞER İZLEME ADRESİ
İNDİR
CENÂB-I HAKKʼIN NÎMETLERİNİ TEFEKKÜR ETMELİYİZ
Takvâ ile Oʼna yakınlık olacak. Tefekkürümüz ve tahassüs artacak. Yeryüzünde kul, Oʼnun şâhidi olacağız.
Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri:
“Semâya iyi davran diyor. Gökyüzünü tefekkür et.” diyor. Bir ârıza var mı, bozukluk var mı? Tâmirhâne var mı? “Semâya iyi davran, tefekkür et.” diyor. “Yeryüzüne iyi davran.” diyor. “Yeryüzünü bir tefekkür et.” diyor. “Toprak terkibinden sana sunduklarını tefekkür et.” diyor.
Cenâb-ı Hak bize Vâkıa Sûresiʼnde hep îkaz hâlinde. Tefekkürümüz artacak, yanlışlıktan uzaklaşacağız.
Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede, Vâkıa Sûresi:
“Sizi Biz yarattık, tasdik etmeniz gerekmez mi?” (el-Vâkıa, 57) buyuruyor.
“Rahime attığınız o tohumu gördün mü?” (el-Vâkıa, 58) buyuruyor. Bir düşün, diyor. Yani bir kendinin bir sperm hâlini, bir o sıfırdaki hâlini, en küçük bir zerrenin zerresi olduğun hâlini bir düşün, buyuruyor.
Yine Cenâb-ı Hak:
“Onu yarat(ıp insan hâline getir)en siz misiniz, yoksa Biz miyiz?” (el-Vâkıa, 59) buyuruyor.
Derin bir tefekkür istiyor Cenâb-ı Hak.
“Aranızda ölümü takdir eden Bizʼiz…” (el-Vâkıa, 60) diyor.
“…Ve Biz, irâdemizi gerçekleştirmekten âciz değiliz.” (Bkz. el-Vâkıa, 60) diyor.
Hiç ölümümüzü takdim-tehir mümkün mü? Allâhʼın takdir ettiğinden daha öteye yaşımızı uzatmak mümkün mü? Ömrümüzün ne kadar olduğunu bilebiliyor muyuz? Üzerinde metrajı yazmayan bir yumak gibi, nerede kopacağı belli değil hayatımızın.
“(Ölümü) sizin yerinize benzerlerinizi getirelim diye, sizi bir âlemde tekrar var edelim diye (takdir ettik).” (el-Vâkıa, 61)
Yani bizler gideceğiz, yeni bir insanlar gelecek. Biz başka bir âlemde devam edeceğiz. Kabir âleminde devam edeceğiz. Yani istikbâlimizi düşünmemiz.
“Andolsun ilk yaratılışı bildiniz…” (el-Vâkıa, 62)
Nasıl dünyaya geldiğinizi bildiniz. İşte dünyadayız.
“…Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?” (el-Vâkıa, 62) buyuruyor.
Yani ilk yaratmayı bu şekilde, mükemmel bir şekilde yapan Yüce Allah, insanı tekrar yaratmaya elbette kâdirdir.
Bunun üzerinde kul tefekkür edecek. Âhiret ve ba‘sü ba‘deʼl-mevt; ölümden sonrasına bir hazırlık safhası olacak bu âlem.
Yine Cenâb-ı Hak, nebâtâta dönüyor, bitkilere dönüyor:
“Ektiğiniz o tohumu gördün mü?” (el-Vâkıa, 63) buyuruyor. Şimdi onu bir düşün diyor, ektiğin tohumu diyor. Bir zerre toprağa atıyorsun.
“Onu (topraktan) siz mi bitiriyorsunuz, bitiren Biz miyiz?” (el-Vâkıa, 64)
Cenâb-ı Hak soruyor. Ufacık bir çekirdekten koca bir çınar çıkıyor. Ufacık bir çekirdekten bir meyve ağacı çıkıyor. Rengi ayrı, şekli ayrı, her birinin şeyi ayrı.
“Siz mi bitiriyorsunuz, Biz mi bitiriyoruz?” (el-Vâkıa, 64) diyor, Cenâb-ı Hak soruyor.
“Dileseydik diyor o tohumu kupkuru bir çöp yapardık…” (el-Vâkıa, 65) buyuruyor.
Hep Cenâb-ı Hak insanoğluna ikramını bildiriyor:
“O içtiğiniz (tatlı) suyu gördün mü?” (el-Vâkıa, 68) buyuruyor. O içtiğin suyu bir düşün buyuruyor.
“Onu buluttan indiren siz misiniz, Biz miyiz?” (el-Vâkıa, 69) buyuruyor Cenâb-ı Hak.
“Dileseydik onu (deniz suyu gibi) tuzlu su yapardık…” (el-Vâkıa, 70) buyuruyor. “…Şükretmeniz gerekmez mi?” (el-Vâkıa, 70) buyuruyor.
Hep ikramlar…
Bir bardak suyu düşünelim, içtiğimiz. Kaç sefer semâya çıktı, kaç sefer semâdan indi. Allâhʼın -celle celâlühû- yarattığından beri bir damla su, kaç sefer gökyüzünde dolaştı, bulut oldu, tekrar indi, tekrar meyveler, sebzeler, insanlar, hayvanların içinden geçti, tekrar semâya çıktı. Bütün tuzlu sular, ekşi sular, lağım suları vs. hepsi tebahhur etti, gökyüzünde temizlendi. Yine Cenâb-ı Hak indiriyor; ilâhî bir fıskiye, ilâhî bir manzara. Düşün diyor Cenâb-ı Hak…
Mevlânâ da diyor ki:
“Suyu içerken düşün (diyor). Yağmura bak düşün (diyor). Sen de yağmur gibi ol (diyor). Bak (diyor), Cenâb-ı Hak (diyor), bütün suları (diyor), mikroplu, temiz, kirli, hepsini tebahhur ettiriyor, tertemiz orada temizliyor (diyor), sonra indiriyor ve rahmet oluyor. Onu artık ismi rahmettir (diyor) inen bu yağmurun (diyor). Rahmet saçıyor (diyor). Sen (diyor), o gönlündeki (diyor), birçok pürüzleri (diyor), yanlışları (diyor), Allahʼtan uzaklaştırıcı senin nefsânî arzularını, sen de onları tebahhur ettir (diyor). Yağmur gibi diyor, rahmet saç diyor, tevzî et.” buyuruyor.
Cenâb-ı Hak:
اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ buyuruyor.
“Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (el-Alak, 1)
Kâinat, büyük bir kitap. Sayfalarını, zerreden kürreye, atomdan galaksilere, çevir çevir oku. İlâhî azameti oku…
Velhâsıl Cenâb-ı Hak kalbin kendisiyle beraberliğini arzu ediyor. Kul, bu, Cenâb-ı Hakʼla olan beraberliğinde, örnek olarak Allah Rasûlüʼnün hayatını alacak. Çünkü Cenâb-ı Hak Nisâ Sûresiʼnin 80. âyetinde:
“Allah Rasûlüʼne itaat, Allâhʼa itaattir…” buyuruyor.
Demek ki hayatımızın her safhasını Allah Rasûlüʼnün hayatıyla mîzan edeceğiz. İşte ashâb-ı kirâm buydu. En teferruatına kadar; “Allah Rasûlü nasıl yerdi, nasıl içerdi, nasıl yürürdü, nelere dikkat ederdi?..”
Tabi, öyle bir mükemmellik gördü ki, o mükemmelliğe hayran oldu. En ufak, Efendimizʼin arzusuna;
“Canım-malım, her şeyim Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” dedi.
Bütün gâyesi ashâb-ı kirâmın, âhirette de, o kıyâmet günü beraber olmaktı. Cennette de beraber olmaktı. O fânî, o mesut beraberliği, âhirete ve Cennetʼe de intikal ettirmekti. Onun için her şeyinden bir fedakârlık hâlindeydi. “Emret yâ Rasûlâllah!” diyordu dâimâ.
Oʼnu seven, Oʼnun gibi olur. Biz ne kadar seviyorsak, ne kadar biz Oʼnun gibiyiz? Seven, sevdiği gibi olur. Sevilen gibi olur.
Efendimiz buyuruyor ki:
“Ben (diyor) 9 şeyle emrolundum…” diyor -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz. Bana diyor 9 şey emrolundu diyor. “Sizin de (diyor), bu 9 şeyle (diyor, 9 şeyle) istikâmetlenmenizi arzu ederim…” diyor.
Demek ki biz de -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼle beraber olmamız için bu 9 şeye dikkat etmemiz lâzım. Bende bu 9 şey ne kadar var?..
“Ben 9 şeyle emrolundum, size de bu 9 şeyi tavsiye ederim…” buyuruyor:
Birincisi: Efendimiz buyuruyor:
“…Konuşmam zikirdir…” buyuruyor.
Demek ki lisanımızdan yalnız Cenâb-ı Hakkʼın sevdiği şeyler çıkacak. Kurʼân-ı Kerîmʼin lisânıyla konuşacağız. Cenâb-ı Hak:
قَوْلًا كَرِيمًا (Bkz. el-İsrâ, 23)
قَوْلًا سَدِيدًا (Bkz. en-Nisâ, 9; el-Ahzâb, 70)
قَوْلًا مَيْسُورًا (Bkz. el-İsrâ, 28)
قَوْلًا بَلِيغًا (Bkz. en-Nisâ, 63)
Cenâb-ı Hak bizim o şekilde bir konuşmamızı arzu ediyor. Bizim konuşmamız, Cenâb-ı Hak, bizim böyle bir konuşmamızı arzu ediyor.
-Sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“…Konuşmam zikirdir…” buyuruyor.
Yani hayatımızda boş lâf olmayacak. Hele dedikodu katʼiyyen olmayacak. Lâubâlî hâller hiç olmayacak. Gıybetti, küçümsemeydi, istihfaftı, istihkardı, bunlar hiç hiç olmayacak.
“…Sükûtum tefekkürdür…” buyuruyor Efendimiz.
Kurʼânʼın muhtelif âyetleri bizi hep tefekküre dâvet ediyor. Dâimâ ilâhî azamet akışları, ilâhî kudret akışları, ilâhî nakışları kul tefekkür hâlinde olacak.
Ashâb-ı kirâmda, o câhiliye insanında bu oldu. Kendisinin bir, yok kadar bir nutfeden meydan gelmesi, bir kuşun ufacık bir yumurtadan meydana gelmesi, koca bir ağacın yok kadar bir çekirdekten meydana gelmesi üzerinde uzun uzun tefekkürler başladı. Nihâyet konağın, kabir olduğunun bir idrâki içinde yaşadılar.
Cenâb-ı Hak:
“Ey akıl sahipleri! Benʼden ittikā edin. (Emirlerime muhâlefet etmekten sakının!)” (el-Bakara, 197) buyuruyor.
Yine Cenâb-ı Hak:
اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ : (“…Hiç düşünmez misiniz?” [el-En‘âm, 50]) buyuruyor. “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” buyuruyor. Yani kalbe bağlı aklınızı kullanmıyor musunuz? Bu kadar azamet tecellîleri içinde nasıl bir kuluz? “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” buyuruyor.
Yine En‘âm Sûresiʼnde:
“…Hiç tefekkür etmez misiniz?” (el-En‘âm, 50) buyuruyor.
اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ buyuruyor. “…Düşünmez misiniz?”
En‘âm Sûresiʼnde:
اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ buyuruyor. “…Hâlâ ibret almıyor musunuz?” (el-En‘âm, 80) buyuruyor.
Bu kadar ölümler vs… Gelenler niye gidiyor, gidenler nereye gidiyor, kimin mülkünde yaşıyoruz? “…Hâlâ ibret almıyor musunuz?” (el-En‘âm, 80) buyuruyor.
İşte en büyük ibret; ölüm. Büyük vedâ…
Ölüm; doğuma hazırlanmaktır esâsında. Ölüm yok olmak değil, cesetten ayrılıştır, cesede vedâdır. Kabre doğumdur. Kabir, âhirete doğumdur. Âhiret, ya Cennetʼe veyahut da kötü bir âkıbete doğumdur. Hep başımızdan devamlı doğumlar geçecek.
Nasıl insan, ana karnında iken, Cenâb-ı Hak; “خَلَقْنَا, خَلَقْنَا, خَلَقْنَا” (yarattık, yarattık, yarattık) buyuruyor. Bir hâlden bir hâle, bir hâlden bir hâle Cenâb-ı Hak geçiriyor; daha önümüzde çok doğumlar olacak.
اَفَلَا تَتَّقُونَ “…Hâlâ sakınmayacak mısınız?” buyuruyor. (Bkz. el-A‘râf, 65; el-Müʼminûn, 23, 32, 87; Yûnus, 31)
Velhâsıl Cenâb-ı Hak, demek ki bir kalbî derinlik, bir rikkat istiyor. Kendisinin vasfı bu, bizim de bu vasıflarla müzeyyen olmamızı arzu ediyor.
Yine üçüncü olarak Efendimiz:
“…Benim nazarım ibrettir…” buyuruyor. (Bkz. İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, XVI, 252, hadis no: 5838)
Her sebebin arkasında bir müsebbib var. “…Nazarım ibrettir…” O müsebbibi görebilmek. Vakʼaları, hâdiseleri tahlil edebilmek, hâdiselerden ders alabilmek, hikmeti tefekkür edebilmek.
Diğer taraftan, her mahlûkat bizim için bir ibret manzarası. Cenâb-ı Hakkʼın “el-Bârî” ve “el-Musavvir” sıfatlarının ayrı ayrı tecellîleri. Hepsinin toplum tarzı ayrı, rızkı ayrı, gıdâsı ayrı, ömrü ayrı, hepsi ilâhî bir, ekolojik bir denge ile…
Nesiller… Bütün, milyonlarca mahlûkâtın nesli birbirine karışmadan devam ediyor.
Her şey bir ibret. Her mahlûkâtın bir toplum tarzı var. Bir sürünün içinden bir kuzuyu ayır, kenara koy, bir müddet sonra yine o sürünün içine koy, gidiyor yüz koyunun içinden annesini buluyor. Annesinin memesine gidiyor, başka bir memeye gitmiyor. Nasıl ilâhî bir tanzim…
Misaller sonsuz…
Onun için Cenâb-ı Hak hep bizi tefekküre dâvet ediyor. Tefekkür ve tecessüs. Cenâb-ı Hak azamet-i ilâhiyyesini bildiriyor:
“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey Oʼnu tesbîh eder. Oʼnu (hamd ile) tesbîh etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz onların tesbîhini anlamıyorsunuz. O halîmdir, bağışlayıcıdır.” (el-İsrâ, 44)
Cenâb-ı Hak bizim idrâkimizin, kalbî ufuklarımızın açılmasını arzu ediyor.
Velhâsıl insan; tefekkürü artacak. Aynalardaki yalana –Mevlânâʼnın tâbiriyle- “aynalardaki yalan”a aldanmayacak.
Hayat ırmağı çok hızlı akıyor. Hepimiz kabir yolcusuyuz. Geçen sene üç aylarda birçok arkadaşımız vardı, akrabalarımız vardı; onlar bu ay, bu sene üç aylarda onlar yok, onlar öbür tarafta. Bizim de bu sene bu son üç aylarımız olabilir bu sene. Zira; “yarın diyenler helâk oldu” buyruluyor.