08 Eylül 2016

Hidâyet rehberimiz olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e vefâ duygusu, ömrümüz boyunca gönüllerimizin tükenmez hazinesi olmalıdır.

Zira O Rahmet Peygamberi, bir anne-babanın evlâdına olan şefkatinden çok daha fazlasını ümmeti için duyuyordu. Nitekim Cenâb-ı Hak da O’nun “mü’minlere karşı raûf ve rahîm” yani çok müşfik ve merhametli olduğunu bildiriyor. Fakat Rasûlullah Efendimiz de bizden bir vefâ bekliyor:

Vedâ Hutbesiʼnde şöyle buyuruyor:

“…Haberiniz olsun ki, ben, önceden gidip Cennetʼte Kevser Havuzu’nun başında sizi bekleyeceğim! Diğer ümmetlere karşı, sizin çokluğunuzla sevineceğim. Sakın (günah işleyerek) yüzümü kara çıkarmayın!.. (Bkz. Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56)

Gerçek bir mü’minin gönlündeki “Allah Rasûlü’ne vefâ” duygusu, hiç solmayan bir güldür. Vefânın sonbaharı yoktur. Gönüllerini vefâ menbaından lâyıkıyla nasiplendiren mü’minler, iç âlemlerini bir gül bahçesi hâline getirirler. O öyle bir gül bahçesidir ki; içinde zikir goncaları, tesbih bülbülleri, amel-i sâlih pınarları, îman, irfan ve ilâhî lûtuf çiçekleri vardır…