Takva Sahipleri Kimlerdir?

DiNLE

DİĞER İZLEME ADRESİ

İNDİR


VİDEO İNDİRSES İNDİR

Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi (Bağlantıyı) Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz.

TAKVÂ SAHİPLERİ KİMLERDİR?

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin aziz, latîf, mübârek, pâk rûh-i tayyibelerine; ehl-i beytin, ashâb-ı kirâmın, enbiyâ-i izâmın, sâdât-ı kiram hazarâtının, cümlemizin geçmişlerimizin, Allah yolunda şehid olanların rûh-i şerîflerine; bütün İslâm âlemini, hâssaten memleketimizi, dînimizi, vatanımızı, milletimizi şerirlerin şerlerinden muhafazası niyâzıyla, zâlimlerin zulmünden muhâfazası duâsıyla, bu ilticâ ile bir Fâtiha-i Şerîfe, üç İhlâs…

Muhterem Kardeşlerimiz!

Cenâb-ı Hak, İbrahim Sûresi, 7. âyette, bizim gönül dünyamız nasıl, ne kadar Cenâb-ı Hakkʼa bir teşekkür hâlinde; ne kadar uzağız? Onu âyet-i kerîmede bildiriyor.

Diğer, devam eden, yine İbrahim Sûresiʼndeki âyetlerde Cenâb-ı Hakʼtan İbrahim -aleyhisselâm-ʼa gelen tâlimatlar neler? Ve İbrahim -aleyhisselâm-ʼın bir acziyetle Cenâb-ı Hakkʼa duâsı.

En son okunan Sâffât Sûresiʼnde de Cenâb-ı Hakʼla İbrahim -aleyhisselâm- nasıl bir dost oldu? Cenâb-ı Hak bize tâ kıyamete kadar gelen ümmet-i Muhammedʼe bu tâlimatları bildiriyor.

Kurʼân-ı Kerîm, Cenâb-ı Hakkʼın büyük bir lûtuf kitabı, ihsan kitabı, ikram kitabı. Kimler için:

هُدًى لِلْمُتَّقِينَ

(“…Takvâ sahipleri için bir hidâyettir.” [el-Bakara, 2]) Takvâ sahipleri için Cenâb-ı Hakkʼın büyük bir ikramı…

Cenâb-ı Hak bizim Kurʼân ekseni içinde bir hayat yaşamamızı ve bu şekilde dünyada saâdet bulacağız, kabirde saâdet bulacağız, kıyamette saâdet bulacağız. Zor zamanları bertaraf edeceğiz, imtihan anlarını.

Velhâsıl Cenâb-ı Hakkʼa sonsuz hamd ve şükürler olsun, senâ olsun; bizleri “insan” olarak yarattı. Onun çok çok daha ötesinde; “müslüman” olarak yarattı. “Hâdî” sıfatının bir tecellîsi içindeyiz. En büyük kitaba muhâtap olduk, en büyük peygambere ümmet eyledi.

Kullarına, ibadeti zarûrî kıldı. Zira ibadetler, rûha verilecek vitamin mâhiyetinde ve rûhun terakkîsine vesîle.

Ruhlar, ibadet ve kullukla hayat bulur. Gönül ufukları açılır. Rikkat-i kalp, bir hassâsiyet meydana gelir. Kul, Rabbiyle dost olur. Hiçbir zaman unutmamak îcâb eder ki, Cenâb-ı Hak kullarının ibadetlerinden müstağnîdir. O, müteâldir. Yani kullarının ibadetlerine muhtaç değildir. Kullar Cenâb-ı Hakkʼa ibadet etmeye muhtaçtır ki gönüller hakikate râm olsun, gönüller uyansın.

Şunu da dâimâ unutmamak lâzım gelir ki, kulların isyan ve küfürleri, Oʼnun izzet ve şânına en ufak bir zarar da veremez.

Hevâ ve fücûrun esiri olanlar, perişan bir âkıbete ve derin bir hüsrana uğramışlardır. Takvâya sarılan müʼminler ise, dünya ve âhirette huzura nâil olmuşlardır.

Cenâb-ı Hak okunan ilk âyette, İbrahim Sûresi, 7. âyette:

“Hatırlayın ki (buyuruyor) Rabbiniz size «Eğer şükrederseniz, elbette size nîmetimi artırırım. (Artıracağım nîmetimi.) Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azâbım çok şiddetlidir.»” bildirmektedir.

Yani Cenâb-ı Hak kullarının, üzerindeki sayısız nîmetlerini hatırlamasını arzu ediyor. Bir tefekkür hâlinde olacak. Ve o, şükürleri mukâbilinde, şükürleri miktarı nisbetinde de Cenâb-ı Hak nîmetlerini artıracak.

Yine Cenâb-ı Hak Fâtır Sûresiʼnde:

“Ey insanlar! Allâhʼa muhtaç olanlar sizlersiniz (buyuruyor). Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak Allahʼtır.”

Yani üzerimizde ne nîmet varsa hepsi Cenâb-ı Hakkʼa âit. Demek ki kul da Cenâb-ı Hakkʼa zikir, hamd ve şükürle mükellef.

Yani sığınak, barınak, hayatın fırtınaları karşısında sığınılacak liman, istinadgâh, yalnız Cenâb-ı Hak. Ve bütün mahlûkat Oʼna muhtaç. Rabbimiz bu nîmetini bildiriyor. Câsiye Sûresiʼnin 13. âyetinde:

“O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendi katından bir lûtuf olarak sizlere âmâde kıldı. Düşünen bir toplum için…”

Cenâb-ı Hak, bu kadar sayılmayacak nîmetler bahşeden Rabbine karşı kula düşen, şükür olmuş oluyor.

Kendine bakacak, şükredecek. Yılan olarak gelmedi dünyaya. İnsanlar arasında kendisini düşünecek bir müslüman olarak geldik, şükredecek. Ayʼa bakacak şükredecek. Güneşʼe bakacak şükredecek. Yerden çıkan, toprak terkibinden çıkan sayısız nîmetlere bakacak, rızkına bakacak, şükredecek.

Kalbi neyi görebilirse, Cenâb-ı Hakkʼa dâimâ bir teşekkür hâlinde olacak. -Sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bâzı sahâbîlerle ayrı meşgul olurdu, çok istîdatlı sahâbîlerle. Onları zâten elçi olarak gönderirdi. Meselâ Muaz bin Cebel. Bunu Yemenʼe vâli olarak gönderdi Efendimiz.

Ona şu duâyı telkin etti:

“Ey Muaz! (Dedi.) Allâhʼa yemin ederim ki ben seni gerçekten seviyorum (dedi. Seven, sevilene ikram eder.) Ey Muaz! (Dedi.) Sen her namazın sonunda:

اَللّٰهُمَّ اَعِنِّى عَلٰى ذِكْرِكَ وَشُكْرِكَ وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ

Bu duâya devam et.” dedi.

Yani:

“Allâhʼım! Senʼi zikretmek, Sana şükretmek ve Sana güzelce kulluk etmekte bana yardım et.” (Bkz. Ebû Dâvûd, Vitr, 26)

Demek ki, “Allâhʼım Senʼi zikretmek…” Demek ki insan sevdiğini unutmaz. Cenâb-ı Hakkʼın bu kadar nîmetleri karşısında Oʼnu unutmak, ne büyük nankörlük demek ki.

“Senʼi zikretmek. Sana şükretmek…”

Nîmetlere teşekkür. Bir bardak su ikram edene teşekkür etmek mecburiyetindeyiz, insânî haysiyetimizden. Demek ki bu kadar nîmetler karşısında Cenâb-ı Hakkʼa nasıl teşekkür edeceğiz?

“Ve güzelce kulluk etmekte bana yardım et yâ Rabbi!”

Demek ki üç hususta Efendimiz:

“‒Muaz! (Dedi.) Seni (dedi) Allah için söylüyorum, ben çok seviyorum.” dedi. Sevdiğim için de şu üç şeye dikkat et:

Birincisi; Cenâb-ı Hakkʼı unutmamak.

Zaten insan, Rabbini unuttuğu zaman günah işler.

İkincisi, devamlı Rabbine bir teşekkür hâlinde, bir senâ hâlinde olabilmek.

Üçüncüsü de Oʼndan, amel-i sâlihlerle Cenâb-ı Hakʼtan yardım dilemek. Bu duâyı hiç bırakmamanı. Tabi bu duânın tatbikata gelmesini istiyorum buyuruyor Efendimiz.

Cenâb-ı Hakʼla kalp beraber olunca, hamd hâlinde olacak, zikir hâlinde olacak, şükür hâlinde olacak, hiç unutmayacak. Cenâb-ı Hakkʼa medyun u şükran hâlinde yaşayacak. Hakkʼa yakınlığını artıracak. Şeytan ve nefsine karşı da devamlı güç kazanacak.

Yine Rabbimiz buyuruyor Lokman Sûresiʼnde:

“…Şükreden, ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. O her türlü senâya/övgüye lâyıktır.” (Lokmân, 12)

Yine Rabbimiz bir hadîs-i kudsîde bildiriyor:

“…Ey kullarım! İşte sizin amelleriniz. Allah onları sizin için saklar.,,”

O ameller, kıyamet günü onların ecrine nâil olacağız. Kim bilir Cenâb-ı Hak nasıl bir lûtfuyla, ne kadar misli misli ecirler ihsân edecek?

“…Onları, size verdiğinizi iâde ederim…” buyuruyor. Yani o sizin amellerinizi size, tekrar onun karşılığını veririm, buyuruyor.

“…Artık kim hayırda bulunursa, her hayır yaptığında Allâhʼa hamd etsin…”

Hiçbir hayır kaybolmuyor. Zerreler kaybolmuyor.

“…Kim de hayırdan başka bir şey yaparsa, bir şer yapar, yahut şerre vesîle olursa, onun da mukâbilini bulacak…” buyruluyor. (Müslim, Birr, 55)

Kardeşler!

Geçen Ramazân-ı Şerîfʼte, yani on gün evvel geçtiğimiz Ramazân-ı Şerîfʼte ibadet ve tâatle gönüllerimizi ziynetlendirdik.

Cenâb-ı Hakkʼın muhabbetiyle, sevgisiyle, ittikāmızla, korkusuyla haramlardan, kerahatlerden sakınmaya dikkat ettik. Cenâb-ı Hak da muvaffak kıldı -elhamdülillah-. Şimdi Ramazan sonrasındayız. Gelecek Ramazanʼa daha on bir ay var.

Ramazan, büyük bir lûtuf ayıydı. Bu, Ramazanʼın devam etmesi arzu ediliyor. Demek ki, Ramazanʼa devam edilecek ki bir Ramazan hayatı yaşayacağız, son nefesimiz bayram sabahı olacak.

Ramazanʼdan sonra Allâhʼa itaati, gafletle değiştirmeyelim. Nasıl, cemaate devam ettik, yine -inşâallah- cemaate aynı şekilde devam edelim. İbadetlerimizde gönül yapımıza ehemmiyet göstermekte gaflete düşmeyelim. Seherlerde, bilhassa seherlerde gönül yapımızı nasıl Ramazanʼda teheccüdler, vs. zikirler, gönül âlemimizi tezyin ettik, yine aynı şekilde -inşâallah- devam edelim. Kurʼân-ı Kerîm tilâvetine devam ettik, hatimlere devam ettik. Yine zikrullah, Kurʼân-ı Kerîm, Hakkʼa yakınlığımıza, ibadetlerimizi, tâatimizi, Kurʼânʼı Hakkʼa yakınlığa sermaye bilelim.

Farzlar konusunda bir inkıtâ ve eksiklik meydana getirmeyelim. En mühim; sünnetlere bir titizlikle devam edelim. Zira Cenâb-ı Hakkʼa dost olmak, sünnetleri yaşamaktan geçer.

Sünnetler -buyruluyor Hak dostları tarafından- bir halatın lifleri gibidir. O lifler koptukça o halatın gücü azalır. En sonunda uzaklaşır.

Cenâb-ı Hak da buyuruyor:

مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَ

“Kim Rasûle itaat ederse, Allâhʼa itaat etmiş olur.” (en-Nisâ, 80)

Bir müslümanın gönlünde, hayatında sünnetler bu kadar mühim. Zamanımızdaki bazı akıntılar, onlarla alâkamızı, onlarla irtibatımızı keselim. Sünnet-i Seniyye bizim için bir nîmet.

Ashâb-ı kiram, hayatın her safhasında sünnete dikkat etti. Yerken, otururken, kalkarken, evine girerken, evinden çıkarken, abdest alırken, her an sünnete dikkat etti ashâb-ı kirâm. Bu şekilde Allah Rasûlüʼne yaklaştı ve Cenâb-ı Hakkʼa yaklaştı…