Asr-ı saâdette bayrama, infakla, ikramla, sadakayla hazırlanılır; bayram, Allah için yapılan fedakârlıklarla karşılanırdı. Zira hakîkî bayrama nâil olabilmenin, mahzun gönüllere de bayram neşesi verebilmekten geçtiği, çok iyi bilinirdi....
Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm-, kalbindeki dünyaya ait bütün fânî tahtları yıktı. Tevhîd inancını muhâfaza için ateşte yanmaya râzı oldu. Bir anlık zikrin lezzetiyle bütün sürülerini Allah yolunda vakfetti. Hakkʼın muhabbeti, kendi canından bir can olan, çok sevdiği evlâdı İsmâil -aleyhisselâm-ʼın muhabbetine galebe etti. Böylece gönlünde ilâhî muhabbet ve Hakkʼa dostluk tahtlarını......
Unutmayalım ki “şeytan taşlamak” sadece hac ibadetine mahsus değildir. Hayatımızın her safhasında şeytanı taşlamamız îcâb eder. Hayatımızı ibadet ve sâlih amellerle tezyîn etmek de, bizi onlardan alıkoymak isteyen şeytanı taşlamak demektir. Bu hususta ihmâl ve gaflet gösterirsek -Allah korusun- şeytan bizi taşlamaya başlar....
Şeyh Sâdî buyurur: “Senin boyunduruğun altında, emrine tâbî ve hizmetine âmâde köleye lüzumsuz yere ve haddinden fazla öfkelenme. Sen de haddini bil ve aşırı gitme! Zira mahşer günü köle âzâd olur, serbest bırakılır ve onun efendisi olan sen zincire vurulursan, bu senin için en büyük rezilliktir…”...
Şeyh Sâdî buyurur: “Bir insanda bir kalıp, kıyafet görüyorsun. Adamlık, o kalıpla değildir. İnsanlık, âlicenaplıkladır. Sûret yeterli değil, asıl sîret lâzımdır. İnsan, fazîlet ve olgunluk sahibi olmalıdır. Fazîletli ve olgun olmadıktan sonra, kırmızı mavi boyalarla duvarlara yapılan sûretlere de adam demek îcâb eder. Bir insanda fazîlet ve hüner, kerem ve......
Hak Teâlâʼnın rızâsına ve yakınlığına nâil olabilmenin yolu; rızka değil Rezzâkʼa, kâinatta sergilenen sanata değil gerçek sanatkâra, esere değil asıl müessire, sebebe değil hakîkî müsebbibe yönelmiş bir gönül kıvamı kazanmaktır....
Eskiden pek çok dergâhın duvarını, mânevî mesaj ve îkazlar ihtivâ eden hüsn-i hat levhaları süslerdi. Bunlardan birinde de “hîç” yazardı. Kâmil insan olma yolundaki ilk adım; kişinin “hiç”liğini idrâk etmesidir. Kendisini hayırlara ulaştıracak, şerlerden koruyacak yegâne güç ve kudretin, Cenâb-ı Hakʼtan olduğunu bilmesidir. Unutmayalım ki bu dünyaya sıfır sermaye ile......
Şeyh Sâdî buyurur: “Yoldan çıkmış zavallı bir câhil, günahtan çekinmeyen bilgili kimseden daha iyidir. Çünkü câhil, körlüğü sebebiyle yoldan çıkmıştır. Bilen kimse ise iki gözü gördüğü hâlde kuyuya düşmüştür.”...
Düşünmeliyiz ki Rabbimiz, bilip bilmediğimiz nice kusur, gaflet ve zaaflarımıza rağmen, bizlerden nîmetlerini esirgemiyor. Lâyık olmadığımız hâlde bizlere nice ihsan ve ikramlarda bulunuyor. Dolayısıyla, Cenâb-ı Hakkʼa nîmetleri için hamd ve şükrederken, hatâ ve noksanlıklarımız için de istiğfarda bulunmalıyız....
Şeyh Sâdî buyurur: “Bir bedevî gördüm. Oğluna diyordu ki: «‒Evlâdım! Kıyâmet günü sana, “Ne kazandın?” derler. “Hangi neseptensin?” demezler! Yani amelini sorarlar. “Baban kimdir?” demezler…»”...
Şeyh Sâdî buyurur: “Düşman gözüyle bakılırsa, hüner ve mârifet bile bir ayıp olarak görülür. Dünyaʼyı aydınlatan Güneş, yarasanın gözüne çirkin gelir. Biri, birisini sevmez ve ona sevmeyerek bakarsa, o, Hazret-i Yûsuf gibi güzel de olsa gözüne çirkin görünür. Lâkin sevgi gözüyle bakarsa, ifrit ve şeytan bile gözüne melek gibi görünür.”...
Şeyh Sâdî buyurur: “İnat, haksızlık ve düşmanlık gördüğün vakit nazik ol. Çünkü keskin kılıç, yumuşak ipeği kesemez. İnsan tatlılıkla bir fili bile çekip götürebilir.”...
Rahmânʼın rahmeti, Oʼnun kullarına merhamet etmekle hâsıl olur. Biz, Rabbimizʼin lûtuf ve merhametine muhtacız. “‒Yâ Rabbi! Bizi affet, ibadetlerimizi kabul et!” diyoruz. Bizim de Rabbimizʼin muhtaç kullarına ve bütün mahlûkâtına karşı cömert ve lûtufkâr olmamız lâzım ki Cenâb-ı Hakʼtan kendimiz için de af dilemeye yüzümüz olsun…...
Bir kalbin, nefsin hoyratlığı içinde fânî menfaatlerin ihtiraslarıyla dolması ne kadar acıdır! Bu hâl, mûtenâ bir mücevher mahfazasını çer-çöple doldurmaktan farksızdır. Çöpe atılmış bir pırlanta ne kadar talihsiz ise, liyâkatsiz bir elin haksız malı olmak ne kadar hazin ise; Cenâb-ı Hakkʼa tahsis edilmesi gereken kalp cevherini süflî arzular mezbeleliğinde kaybetmek......
Dertli, garip, yalnız ve kimsesize merhamet ve infakla sahip çıkılan bir toplumda; hiçbir siyasetçinin, sosyoloğun, psikoloğun temin edemeyeceği bir kardeşlik iklimi oluşur. Gönüller rahmet taşırır. Yürekler, bîçârelerin sığınak ve barınağı olur…...