Kamil İnsan Karakteri

DİNLE

DİĞER İZLEME ADRESİ

İNDİR


VİDEO İNDİRSES İNDİR

Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi (Bağlantıyı) Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz.

KÂMİL İNSAN KARAKTERİ

Okunan âyet-i kerîmeler, Cenâb-ı Hak bizden kâmil insan hüviyeti istiyor, kâmil insan karakteri istiyor. Cenâb-ı Hakk’a kul nasıl dost olacak? Cenâb-ı Hak kulunu Dâru’s-Selâm/Cennet’e dâvet ediyor.

Cennet, mükemmellerin mükemmelliği. Fakat bu Cennet’e nasıl nâil olacak? Nasıl bir fedakârlık hâlinde olacak? Bu imtihan dershânesinde nasıl başarıya ulaşacak? Âyet-i kerîmeler icmâlen onu bize hatırlatıyor.

Hulâsa olarak, Allah bize mal verdi. Bu malı Allah bize niye verdi? Bunu bir tefekküre Cenâb-ı Hak davet ediyor. Bu mal bize niye verildi? Kulun bunu düşünmesi lâzım. Cenâb-ı Hak bize can verdi, bizi bir insan olarak dünyaya getirdi. Ümmet-i Muhammed kıldı. Kur’ân’a muhâtap kıldı.

Peki bunun mukâbili nedir o zaman?

Hayatımızın istikâmetini ne şekilde tayin edeceğiz?

Nereyi hedefleyeceğiz?

Cenâb-ı Hakk’a varan yolun nasıl olması lâzım?

Nasıl bizden Cenâb-ı Hak fedakârlık istiyor?

Dünyevî ticaretlere ne kadar gayret gösteriyoruz? Hakîkî ticârete… Âhiret için dünyaya geldik ve bu âhiret, din için, dîni yaşamak için dünyaya geldik.

Bu imtihanın bedeli; dîni yaşayabilmemiz, kâmil bir insan modelidir.

Kur’ân muhtevâsından ne kadar haberdar olacağız?

Nasıl sünnet-i seniyye ile yaşayacağız?

Nasıl amellerimiz amel-i sâlih hâline gelecek?

Nasıl bir takvâ hayatı yaşayacağız?

Bu üç kademe; ilim, amel-i sâlih ve takvâ. Ve bu şekilde bir “kâmil insan” modeli meydana çıkacak. Ve Cenâb-ı Hak dost olacak. Cenâb-ı Hak Cennet’e davet buyuruyor.

Günümüz dünyası, bugün yine 1400 sene evvelki bir câhiliyeti yaşıyor. Aradaki fark, bir gardırop farkı var. Gardırobun içindeki eşya farkı var. Bugün liberal bir sistem, daha evvel komünist bir sistem hâkimdi. Bugün ise kapitalist bir sistem hâkim. Bu beşerî sistemlerin mânevî tarafı yok. Bir makine medeniyeti. Makinenin terakkîsine medeniyet deniyor. Prensipleri de -mânevî tarafı yok, gözyaşı yok, merhamet yok- “Bırakınız geçsin, bırakınız yapsın!.. Yani alttaki ne olursa olsun!..”

Televizyondaki filmler nefsânî hayatı palazlandırıyor. İnternetin çirkin sokaklarına dâimâ girip çıkma… Nesil girip çıkıyor, pornolarda dolaşıyor. Hayatı boyunca belki gidemeyeceği, ulaşamayacağı yerlere çok rahat ulaşıyor. Tâ Ağrı Dağı’nın altındaki insan bile…

Velhâsıl insanlar narkoze ediliyor. İç dünyası boşaltılıyor, uzaktan kumandalı -çocukların oyuncakları gibi- uzaktan kumandalı, selde sürüklenen kütükler gibi insanoğlu akıp gidiyor. Yani bir câhiliye devrine girildi. Cenâb-ı Hak muhtelif âyetlerde hep emr bi’l-mârûf ve nehy ani’l-münker… “Yeryüzünde Allâh’ın şâhitlerisiniz…” buyruluyor. (Bkz. el-Bakara, 143)

Bugün nelere çok, mes’ûliyetimiz nasıl? Burada âyet-i kerîmede “mallarıyla, canlarıyla” buyruluyor. (Bkz. et-Tevbe, 111)

Demek ki mal nasıl kullanılacak, can nasıl kullanılacak? Nasıl bizi azaptan kurtaracak bir ticârete doğru hâlimiz olacak? Nasıl bugün bir İslâm’a hizmet için gayret içinde bulunacağız ki Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nîmetlere teşekkürü, malımızı-canımızı, her şeyimizi bu yolda kullanabilmektir.

Cenâb-ı Hak ise âyetlerde:

“…Şükreden kullarım azdır.” (es-Sebe’, 13) buyuruyor.

Cenâb-ı Hak bizi egoizmden, bencillikten, ten rahatlığından dışarı çıkmamızı arzu ediyor. Allâh’a kul olmamıza davet ediyor. Verdiği nîmetlerin mukâbilini istiyor.

ثُمَّ لَتُسْئَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ

“…O gün sorulacaksınız…” (et-Tekâsür, 8) buyruluyor.

Elhamdülillâh, bu sene Altınoluk, Altın Silsile, yani Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ebû Bekir Efendimiz nasıl tanıdı Allah Rasûlü’nü? Onu dilimizin döndüğü kadar, idrâkimiz kadar, aczimiz kadar izah etmeye bu kitapta çalışıldı. Onun silsile hâlinde, Selmân-ı Fârisî vs… Onlar, büyük evliyâullah, Hak dostları. Bunlar nasıl Kur’ân-ı Kerîm’i bir hidâyet rehberi, Kur’ân-ı Kerîm’le ne şekilde derinleştiler? Nasıl bir âyetleri bir derin kuyuya bakar gibi, yahut da bir ufka, sonsuz bir ufka bakar gibi baktılar?

Sünnet-i Seniyye’ye, Efendimiz’e ne kadar bir hayran oldular? Nasıl bir Kur’ân yaşayışı? Efendimiz’in en ufak bir arzusunu yerine getirmenin canlarına can katmak olduğunun idrâki içinde yaşadılar.

Efendimiz’in en ufak arzusuna:

“Canım-malım, her şeyim Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” dediler. Ve bunu cana bir minnet bildiler.

Bu, evliyâullah da Efendimiz’in zamana yayılan zirveleri oldu.

Ebû Bekir Efendimiz hilâfete geçti. Kur’ân-ı Kerîm’de ikinin ikincisi buyruluyor. Cenâb-ı Hak takdir ediyor. Ne kadar bir;

“İbâdurrahmân yeryüzünde mütevâzı olarak dolaşırlar…” (el-Furkân, 63)

Minbere çıktı:

“En hayırlınız ben değilim (dedi), fakat seçildim. Ben eğer yanılırsam beni düzeltin.” buyurdu.

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- da aynı şekilde.

Aman ben nasıl bir İslâm’ı yaşayayım? İki buçuk sene bütün İslâm’ın yükü üzerine geldiği hâlde o yine eskiden sütlerini sağdığı yetim kızların hayvanlarının yine sütlerini sağmaya vakit buldu.

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- sırtında torbalarla geceleri dolaştı.

Evliyâullah ayrı ayrı. Öyle bir hâl oldu ki, her hâllerini en hassas terazilerle tartmak oldu. Acaba bir, Allah Rasûlü’nün o rûhânî hayatından bende biraz inhiraf var mı? Hep bunun telâşesi oldu. Yani makalelerde bir misal olarak belirttiğimiz gibi, bir “kuyumcu terazisi”yle her şeyi tarttılar.

Nasıl bir kuyumcu, terazisini dışarıda, rüzgârlı bir yerde tartmaz, üzerine abanmaz, hohlamaz. Çünkü gramların çok aşağısı, yani miligramlar, değerlerde fark ettirir.

Meselâ İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyuruyor ki, -tabi bu bizim için değil. Belki bizim için bir oduncu kantarıyla tartıyoruz-:

“Bir gün (diyor), sağ ayakla tuvalete girdim (diyor), o gün (diyor) bütün şeyim kayboldu gitti (diyor), rûhâniyetim.” diyor.

Karanfil tanesi isteyince;

“6 tane getirdin (dedi). Oğlum bilmez misin, Cenâb-ı Hak tektir, teki sever…”

Bahâüddîn Nakşibend Hazretleri, 7 sene hayvanlara da hizmet etti. Kalp öyle bir hâle geldi ki Hâlık’ın nazarıyla mahlûkâta bir bakış tarzı zuhûr etti ve; “En büyük mertebeleri de o Allâh’ın mahlûkâtına hizmette aldım.” buyuruyor. Hep bizlere birer ibret sahneleri.

Es’ad Efendi Hazretleri:

“Ben (diyor), yastığımı (diyor), dikenlerden yaparsam (diyor), rüyamda (diyor) goncaları toplarım.” diyor.

Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri bir talebesine yazdığı mektupta:

“Aman oğlum (diyor), ne olursun bana duâ et (diyor). Son nefesimi selâmetle vereyim.” diyor.

Zâhirde zirve, bâtında zirve.

“İnan oğlum (diyor), bunu sana samimiyetle söylüyorum, yaptığım hiçbir ibadete güvenmiyorum (diyor). Tam onu da hakkıyla îfâ ettiğimin de kanaatinde değilim (diyor). Yalnız (diyor), Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine güvenerek gidiyorum.” diyor.

Velhâsıl buna benzer çok misaller bu kitapta.

Bu, nasıl hazırlandı? Benim ismim var ama, bir heyet, bir topluluk tarafından. Zaten onu önsözünde belirttik, o şekilde hazırlandı. Tabi me’hazlara inilmesi, eski şeylerin taranması…

Ve bizim için de bu zor günlerde büyük bir -inşâallah- ayna olur. Yani kendimizin hâliyle bu Allah dostlarının hâlini bir mîzan etme durumu, bizim için bir fiilî kıstas olur kastıyla bu eser hazırlandı.

Hakikaten, bu evliyâullah nedir? Onların yolu nasıl bir yoldur? Ve ben bu yolun hangi noktasındayım? Bunun bizzat kendim için çok faydasını gördüm hazırlandıkça -elhamdülillâh-.

İnşâallah ümmet-i Muhammed istifâde eder.

O evliyâullâhın, onların bir de nasıl fânî hayatlarından sonra devam ettiklerini görürüz. Unutulmuyor. Cenâb-ı Hak sevdiği kulunu sevdiriyor, unutturmuyor. İnşâallah, Cenâb-ı Hak bereketli kılar -inşâallah-.

Efendim, Cenâb-ı Hak insanı üstün varlık olarak yarattı. Niye onu kedi, niye onu köpek, niye onu yılan, niye onu insan olarak yarattı?

“لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا الله” (Gaybı Allahʼtan başkası bilemez.)

Biz onun keyfiyet tarafı bizim idrâkimizin ötesinde. Fakat Cenâb-ı Hak bizleri bir bedel ödemeden, sıfır sermaye ile, meccânen, “insan” olarak yarattı. Fakat Cenâb-ı Hak bize bildiriyor ki:

“Benî Âdem’i mükerrem kıldık…” (el-İsrâ, 70)

Yani Cenâb-ı Hak Âdemoğluna/insana da bir mükerremlik sıfatı verdi. Yani o sıfata ulaşabilmek için vasıflar verdi…