DİNLE
DİĞER İZLEME ADRESİ
İNDİR
Gerçek “fetih” nedir? Fetih şuuru nasıl olur? Şu anki Afrin harekâtını Fetih çerçevesinde nasıl anlamalıyız? Şehid kime denir? İslâm’da cihâdın gerçek mâhiyeti nedir?
Bir savaşta gerçek şehidler, şehîd oluyorsa, canlarını adıyorlarsa, şehîd oluyorlarsa, arkadan zafer gelir. Yok -af edersiniz- molozlar ölüyorsa, arkadan viraneler gelir. İşte Çanakkale budur, gerçek şehidler verildi.
Hattâ Hamilton diyor ki:
“Biz diyor, gökten inenleri gördük diyor. Tabi mağlup olduk.” diyor. Yani metafizik, fiziği bertaraf etti.
İstiklâl Harbi’nde de aynı bugün gibi sarılmıştı etraf. Aynı Cenâb-ı Hakk’ın yardımı geldi. Fazla bir gücü yoktu milletimizin.
15 Temmuz, o gâlibiyet akılla idrak edilebilecek bir gâlibiyet değildi. Cenâb-ı Hak yardım etti, nusret etti. Belki görmedik, meleklerini gönderdi belki. Gidiyordu memleket, parçalanıyordu. İmdâd-ı ilâhî geldi.
Bugün de baktığımız zaman; devlerle mücâdele var. Allâhu a‘lem, burada da bizim göremediğimiz güçler, Mehmedimiz’in, aslan yürekli yiğitlerimizin îmânıyla -elhamdü lillâh- Cenâb-ı Hak muzafferiyet devam ediyor.
İnşâallah, bir mü’min bedbin aslâ olamaz, nikbin olur dâimâ. İnşâallah bu işlerin arkası zaferdir -inşâallah-. Bu da “lâ şek velâ şüphe”. Bizim de vazifemiz, duâ etmektir, burada gidemeyenlerin.
Burada meselâ nasıl bir aslan yürekli şehidler verildi; bir şehid giderken diyor ki:
“Abi diyor, benim diyor, borçlarımı öde diyor -verilen tazminatla- diyor. Annemi-babamı hacca götür diyor. Ve sen de evlen.” diyor.
Nasıl yürekten bir mîras bırakıyor…
Çanakkale Harbi’nde Binbaşı Lütfi Bey;
“Sarıldık diyor düşmanla, ortada kaldık;
«Yâ Muhammed yetiş, Kitab’ın gidiyor!» diye bağırdık. Birden bire önümüz açıldı.” diyor.
Garp Cephesi’nde Zâbit Muzaffer, böyle son kanları akarken, eline cebinden zorla bir kâğıt çıkartıyor, bir çubuk alıyor, çubuğu vücudundan akan kana yapıştırıyor;
“‒Asker diyor, kıble neresi?” diyor.
İşte bunlar, hep zaferin işaretleridir. Elhamdü lillah. Cihad budur.
Cihad, bizim anladığımız mânâda, İslâmî mânâda cihad, adam öldürmek değil, toprağı kanla sulamak değil, cihad bir zulmü kaldırmaktır. Haksızlığı bertaraf etmektir. İnsanları hidayete getirmektir. Cihad budur. Öbürü vahşettir adam öldürmek, kâtilliktir.
Baktığımız zaman İslâm’da, bir asr-ı saâdete baktığımız zaman, Bedir, Uhud, Hendek, diğer gazveler; hepsi müşrikler saldırıyorlar İslâm’a, aynı bugün olduğu gibi…
Onun için bazı kendini bilmezler, birtakım yanlış hareketler yapıyorlar, bunu İslâm’a mâl ediyorlarsa, bu, Müslümanlığın kabul edemeyeceği bir hâdisedir.
İslâm, merhamet dînidir. İslâm, savaşta bile merhamet tevzî eder. Savaş da zarûrî olursa eğer.
Hattâ müslümanlar, her gittikleri yerde adâlet tevzî ettiler. Meselâ Lehistan’da bir atasözü hâline geldi bu; “Eğer burada Osmanlı atları su içiyorsa Vistül Nehri’nden, burada hak vardır, hukuk vardır, adâlet vardır.” diye.
Fakir hristiyanlara ev verdiler sadaka olarak. Zekât olarak verilmez, sadaka olarak verdiler.
Barbaros Hayrettin Paşa, zulüm görüyordu İspanya’da yahudiler, onları aldı İstanbul’a taşıdı. İstanbul halkı; “Bunlar bizim insanlıktaki eşimizdir dediler. Bunlar mazlumdur…” dediler, alâka gösterdiler.
Tabi bu, bir müslümanın vicdanıdır bu. İslâm âleminin mâşerî vicdanıdır bu…
Onun için cihad, bizim anladığımız mânâda budur. Biz başka mânâda cihâdı anlayamayız.