Cenâb-ı Hak Cümlemizi Şerli Fiillerden Muhafaza Buyursun

DiNLE

DİĞER İZLEME ADRESİ

İNDİR


VİDEO İNDİRSES İNDİR

Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi (Bağlantıyı) Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz.

CENÂB-I HAK CÜMLEMİZİ ŞERLİ FİİLLERDEN MUHAFAZA BUYURSUN…

اَلرَّحْمٰنُ عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ خَلَقَ الْاِنْسَانَ عَلَّمَهُ الْبَيَانَ

(“Rahmân Kurʼânʼı öğretti. İnsanı yarattı. Ona açıklamayı öğretti.” [er-Rahmân, 1-4])

Burada Cenâb-ı Hak; “Rahmân, Kurʼânʼı öğretti.”

Merhamet… Nasıl ümmet-i Muhammedʼe merhamette Cenâb-ı Hak?.. “Rahmân” sıfatını bildiriyor.

“Rahmân, Kurʼânʼı öğretti. İnsanı yarattı. Ona beyânı öğretti.”

Hikmetler, sırlar, birtakım kâinattaki binbir türlü hikmet, Cenâb-ı Hak insana ihsân ediyor.

Sonra Cenâb-ı Hak, yine bir idrak hâlinde olmamızı (istiyor):

“Güneş ve Ay bir hesaba göre (hareket etmekte)dir.” (er-Rahmân, 5) buyuruyor.

Her gün görüyoruz; Güneş gidiyor, Ay geliyor; Ay bitiyor, Güneş geliyor. Ne takdim var, ne tehir var. Cenâb-ı Hak devamlı bir ikramı. Bu hesaba dikkat! Hiç bir ekolojik denge bozuluyor mu? Hiç bir ârıza var mı?

Ondan sonra Cenâb-ı Hak;

“Bitkiler ve ağaçlar secde ederler.” (er-Rahmân, 6) buyuruyor.

İnsanın secdesi ayrı, diğer mahlûkâtın secdesi ayrı. Bizim cansız sandığımız şeylerin de hepsinde bir hareket, bir dehşet… Hepsinde bir Cenâb-ı Hak… Onlara Cennet-Cehennem mevzubahis değil. Fakat Cenâb-ı Hakkʼa onlar da bir secde hâlinde.

Bir atomun içine baksak, o, nasıl bir Kâbeʼde tavaf var; o şekilde, aynı şeyde bütün bir atomun içindeki, hepsi bir tavaf hâlinde.

“Göğü Allah yükseltti ve mîzan (dengeyi) koydu.” (er-Rahmân, 7) buyruluyor. O koca bir sonsuzluk, uç-bucak yok, bir denge var. Hiç bir ekolojik denge bozulmuyor, hiçbir trafik kazası yok, yıldızlarda vesâirede. Oraya bir mîzan/dengeyi koydu. Sonra Cenâb-ı Hak bizlere dönüyor:

“Sakın sen bu dengeyi bozma.” buyuruyor. (Bkz. er-Rahmân, 8)

Bu ilâhî dengeyi bozma, diyor. Yani bu ilâhî dengeyle bir âhenk teşkil et, buyuruyor hayatında.

“Ölçüyü adâletle tutun…” buyuruyor ve “…Eksik tartmayın.” (Bkz. er-Rahmân, 9) buyuruyor. Her şeyde ölçü, mîzan, hak ve hukuk.

Velhâsıl, âyetler devam ediyor.

Velhâsıl Cenâb-ı Hak bize en büyük Kitâbʼı;

Zâlikel kitabu lâ raybe fîh. Hüden lil müttakîn

ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ

“Üzerinde hiç şüphe olmayan bir kitap…” (el-Bakara, 2)

Şüphe varsa bir bulun. Her bakımdan ilâhî bir mucize kıyâmete kadar.

هُدًى لِلْمُتَّقِينَ

(“…O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.” [el-Bakara, 2])

Fakat bu Kur’ân-ı Kerîm ancak takvâ sahiplerine önder olur, takvâ sahiplerine rehber olur.

Yine Cenâb-ı Hak öyle bir kitap veriyor ki bize:

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ

(“Biz, Kur’ânʼdan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müʼminler için şifa ve rahmettir…” [el-İsrâ, 82])

Cenâb-ı Hak bu kitabı Biz şifâ ve rahmet olarak… Ferde şifâ, âileye şifâ, topluma şifâ, insanlığa şifâ…

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîmʼde bizden ne istiyor? Cenâb-ı Hak bizden güçlü bir akāid istiyor. Aşk ile yaşanan bir îman istiyor. Bu îmânın neticesinde ibadet istiyor. Namaz istiyor, 99 yerde geçiyor; Cenâb-ı Hakʼla bir mülâkat…

Zekât istiyor, sadaka istiyor, infak istiyor. Bunların hepsi 125 yerde geçmiş oluyor, hepsinin toplamı 127 yerde geçiyor.

Oruç 13 yerde geçiyor.

Hac 12 yerde geçiyor.

Cihad 41 yerde geçiyor.

Takvâ 258 yerde geçiyor.

İhsan, muhsin olabilmek 194 yerde geçiyor. Yani verici olmak, ihsân edici olmak. Kendini ilâhî kameranın altında olduğunun idrâki içinde olanlardan olmamız isteniyor.

“Ahsinû” her işimizin en güzel olması arzu ediliyor.

Velhâsıl Rabbimiz bizden aşk ile yaşanan bir îman istiyor. Aynı sayılan şeylerin bir benzeri.

Vecd ile yaşanan bir ibadet isteniyor. Bizi Rasûlullah Efendimizʼe yaklaştıracak bir ahlâk yapısı istiyor Cenâb-ı Hak.

Ne istiyor: Sıdk istiyor, af istiyor, vefâ istiyor, tevbe istiyor, iffet istiyor. İhsân istiyor. Rıfk, müsâmaha istiyor. Merhamet istiyor, şefkat istiyor. Emânete dikkat istiyor. Tevâzû istiyor. Kardeşlik istiyor. Sabır istiyor. Diğergâmlık istiyor. İnfak istiyor. Îsâr istiyor. Adâlet istiyor. Ve bütün güzel vasıfları istiyor. Ve bunun karşısında bunlara bir zehir serpmememizi arzu ediyor. Neyle zehir serpmek: Gıybetle, nemîme ile (söz taşımakla), istihzâ ile (alayla), istihkâr ile (küçük görmekle), fitneyle, öfkeyle, iftirâ ile, hasetle, kibirle, hakka tecâvüzle, hayâsızlıkla, kinle ilâ-âhir… Bunlarla; aldatma, sûizan vs. bu kötü hâllerde bulunmayacağız ki bu güzel hâllerin sahibi olacağız.

Cenâb-ı Hak ukûbat istiyor. Yapılan bir suç karşısında nasıl bir cezâ olacak?

İktisâdî/mâlî düzenlemeler istiyor: Helâl kazanılacak, israf edilmeyecek, pintilik edilmeyecek, kul hakkı girmeyecek, akitlere dikkat edilecek.

Âileye âit hükümler istiyor: Nasıl bir mesut bir âile hayatı olacak? Nasıl bir “قُرَّةَ اَعْيُنٍ” göz nûru bir âile olacak, göz nûru bir nesil olacak? Cenâb-ı Hak ona âit meseleleri bildiriyor.

Bir savaş hukukunu bildiriyor: Harp olacaksa insanların hayrı için bir harp olacak. Bir gasp olmayacak, şer irtikâb edilmeyecek. Bir haksızlık yapılmayacak. Zulmedilmeyecek.

Köle haklarını bildiriyor: Onlara insanî (değer) verme, hattâ onları âzâd etme… Onun ecirleri bildiriliyor. Harp devam ediyor ki köle hukuku da, esir hukuku da devam ediyor. Fakat öyle bir esir hukuku ki onları affetme, onları salıverme… Eğer kullanıyorsan da onlara yardım etmek, onların hakkını yememek… Efendimiz vefât ederken de iki şeyi şiddetle tavsiye etti. Râvî diyor ki:

“Allah Rasûlüʼnün sesi kısıldı, artık konuşacak hâlde değildi.” diyor. Fakat ümmete devamlı hep tekrar hâlinde, ümmete o kadar merhametli, o kadar raûf ve rahîm ki;

“Namaz, namaz, namaz.” Birinci madde. Çünkü namaz çok mühim. O Cehennemʼe girenlere Cennetʼe girenler seslendi:

“Siz niçin Cehennemʼdesiniz?” diye. İlk madde:

“‒Biz namaz kılanlardan değildik.” diyorlar. (Bkz. el-Müddessir, 43)

İkincisi de, Efendimiz buyuruyor:

“Kul hakkına dikkat edilmesi.” (Bkz. Beyhakî, Şuab, VII, 477)

Kul hakkına, yetimler, dullar vs. Hepsi bunlar bize zimmetli.

Kefâretler var.

Yanlış akîdelerin yanlışlığını gösteren âyet-i kerîmeler; Yahûdîlik, Hristiyanlık, münâfıklar vs…

Cenâb-ı Hakkʼın azametini tanıyan… Cenâb-ı Hak nîmetlerini bildiriyor bize. Bize peygamberler vasıtasıyla birçok kıssalar; geçmiş kavimler nasıl helâk oldu, nasıl âbâd oldu, nasıl da berbâd olduğunu bildiriyor.

Birtakım; Ashâb-ı Kehf, Ashâb-ı Uhdûd, Yeʼcûc-Meʼcûc, Fil Vakaları gibi vakalardan bize hisseler almamızı Cenâb-ı Hak tebliğ ediyor.

En mühim; ölümden sonraki safhaları bildiriyor. En mühimi de o… Velhâsıl, insan hayatında Kur’ân-ı Kerîm, hiç boş bir yer bırakmıyor.

Onu da -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hiç boş bırakılmayacak şekilde bir tatbikâtı var bize. Demek ki Kur’ân-ı Kerîm örnek alınacak. Nasıl yaşayacağız? Bu örneği Rasûlullah Efendimiz bize bir ölçü olmuş oluyor her şeyiyle. Bu da Cenâb-ı Hakkʼın bize çok büyük bir lûtfu. Fakat “öyle bir zaman gelecek ki” diye çok hadisler var. Onlardan bir-ikisini okumak istiyorum ben.

Şimdi Efendimizʼin Dünyaʼyı teşrifi, âhirzaman alâmeti. Çünkü âhirzaman peygamberi. Oʼndan sonra peygamber yok. Kıyâmet, zaman olarak bildirilmiyor, fakat vâkıalar bildiriliyor. Yaklaşan vâkıalar. Yani kıyâmetin ayak sesleri bildiriliyor. Bin dört yüz küsur sene geçti.

Efendimiz buyuruyor -birkaç (hadîsi) hızlı olarak okuyayım-:

“Öyle bir zaman gelecek ki…”

Yani onun içinde miyiz, değil miyiz biz?

“Öyle bir zaman gelecek ki o zaman şu üç şeyden daha kıymetli bir şey olmayacak:

–Helâl para.

(Demek ki zümrüd-i ankâ kuşu bugün helâl para. İkincisi:)

–Cân u gönülden arkadaşlık yapılacak bir kardeşlik.

(Bir fedakârlık. Ensâr-Muhâcir nasıldı, biz nasılız; dünyadaki o muzdarip kardeşlerimize karşı? Tabi -elhamdülillah- herkes yine hiçbir şey veremeyen, duâ ediyor çok şükür.)

–Kendisiyle amel edilecek bir sünnet.” (Heysemî, I, 172)

(Demek ki bütün sünnetler îfâ edilmesi demek ki çok azalıyor. Sünnetten fire vermeye başlanıyor.)

Yine:

“Öyle bir zaman gelecek ki kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak.” (Buhârî, Büyû, 7, 23) Buhârî hadîsi.

“Öyle bir zaman gelecek ki bütün insanlar ribâ ile iş yapacak. Ondan sakınanlar dahî tozuna bulaşmak durumunda kalacaklar.” (Bkz. Sünen-i İbni Mâce, c. 6, h.no: 2278)

İşte kredi kartlarının getirdiği felâketler…

Yine diğer bir hadîs:

“Şiddetli bir şekilde yaklaşan fitne sebebiyle vay insanların hâline! Kişi müʼmin olarak sabahlar, akşam kâfir olabilir. Birtakım insanlar, dinlerini küçücük dünya menfaati karşılığında değiştiriverirler. İşte öyle zamanda dînine sıkıca sarılan kişi, elinde kor ateş tutan kimse gibidir.” (Ahmed, II, 390; Ayrıca bkz. Müslim, Îman 186; Tirmizî, Fiten, 30)

Böyle zamanların zayıf karakterli insanları sadece aklı kullanıp nakle îtibâr etmez. Yani Kur’ân-ı Kerîmʼi (bir tarafa bırakıp); “Bana göre böyle…” (der.) Târihselcilik vs.

Menfaatlerini öne alacaklar, âyet ve hadisleri kendi temâyüllerine göre açıklayacaklar.

Yine Efendimiz buyuruyor:

“Ben, asıl sizin dünyayı elde etmek için birbirinizle kapışıp kavga etmenizden korkuyorum.” (Bkz. Müslim, Zekât, 121; Buhârî, Rikāk, 7) Allah, Allah!..

“Ben, asıl sizin dünyayı elde etmek için birbirinizle kapışıp kavga etmenizden korkuyorum.” Buhârî hadîsi.

Yine:

“Bir milletin içinde zinâ, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu alenî olarak işlediğinde mutlakâ içlerinde vebâ hastalığı ve onlardan önce yaşamış milletlerde görülmemiş başka hastalıklar yayılır.” (İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623)

“Mallarının zekâtlarını vermekten kaçınan her millet, mutlakâ yağmurdan mahrum bırakılır. Kuraklıkla cezalandırılır. Hayvanlar olmasa onlara yağmur bile yağdırılmaz.” (İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623)

Hayvanlar için yağmur yağdırılır. Ot çıkacak, hayvanlar şey olacak…

Yine bu da çok ibretli:

Bir gün Efendimiz:

“–Gençleriniz fıska düştüğü, kadınlarınız azdığı zaman hâliniz nice olacak ey insanlar!” diye sormuştu. Yanındakiler hayretle:

“–Ey Allâhʼın Rasûlü! Böyle bir şey mi olacak?” (Yani gençlerimiz fıska düşecek, kadınlar da azacak mı?)

“–Ey Allâhʼın Rasûlü! Böyle bir şey mi olacak?” dediklerinde:

“–Evet, daha da beteri.” buyurdular:

“–Emr biʼl-mârûf, nehy aniʼl-münkeri terk ettiğiniz zaman hâliniz ne olacak?” diye.

(Maalesef işte bugün meselâ; evlâdını aman diyor, dünyevî apoletler alsın, âhireti sonra öğrenir…)

“–Yâ Rasûlâllah! Bu olacak mı?” dediler.

“–Evet, daha da beteri.” buyurup devam etti:

“–Mârûfu münker (yani hayrı zıddıyla), münkeri de mârûf olarak gördüğünüz zaman hâliniz nice olacak?” (Heysemi, VII, 281)

Yani İslâmʼdan tâvizler verildiği zaman. Yine bu İslâmʼdan tâviz verenler için:

“Sizin üzerinize öyle bir zaman gelecek ki o vakit siz, iyilikleri emretmeyen ve kötülükleri yasaklamayan kimselerin, en iyi kişiler olduğunu düşünürsünüz.” (Bkz. Ali el-Müttakî el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, Beyrut 1985, III, 686/8462)

Yine:

“İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki bütün endişe ve gayretleri, karınları, mideleri ve şehvetleri olacaktır. Şerefleri, mallarıyla ölçülecektir. Kıbleleri, fâsık kadınlar olacaktır. Dinlerini dirhem ve dinarlarla satacaklar. İşte onlar, mahlûkâtın en şerlileridir. Onların Allah katında hiç nasipleri yoktur.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, XI, 192/31186)

Kardeşler! Buna benzer bir hayli, bu, kıyâmete yakın olanları bildiren, işte bir ayak seslerini Rasûlullah Efendimiz bildiriyor.

Onlardan biri de; işte binâ ve zinâ… Binâlar artacak. Bir güç gösterisi yüksek binâlar. Ve öbür tarafta da hayâ vs. şu-bu, iffet, tamamen zâyî olacak. Cenâb-ı Hak cümlemizi bu kıyametin getirdiği bu şerli günlerden, şerli zamanlardan, şerli fiillerden Cenâb-ı Hak cümlemizi muhâfaza buyursun!..

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ

(“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” [Buhârî, Edeb, 96])

Sünnet-i Seniyyeʼye çok sarılmamız… İbadette, tâatte, muâmelâtta. İnşâallah “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” -Sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin civârında kıyâmet günü, o zor zamanda Cenâb-ı Hak orada bir mekân bize ihsân eylemesi duâsı, niyazıyla; Lillâhi Teâleʼl-Fâtiha!