Bir Ana Kaybettik

1997 – Nisan, Sayı: 134, Sayfa: 026

Her canlı varlığın başlangıcındaki müşterek vasfı, acz içinde dünyaya gelmesidir. Bu sebepledir ki, onlar, bu acizlikten çıkıp olgunluğa doğru bir yol alabilmeleri için merhamet ve şefkate muhtaçtırlar. Bir ağaç fidanından insan yavrusuna kadar bütün canlıların durumu aynıdır.

Şefkat ve merhamet, en güzel bir şekilde anaların gönlünde yerini bulur. İnsandaki analık hususiyeti, hiçbir mahlukatın analık mefhumuyla mukayese edilemeyecek derecede üstündür. Çünkü insan yavrusunun yalnız fiziki varlığına değil, aynı zamanda ruhuna sunulacak ilk gıda da, anada tezahür eder. O ana ki, Kainat’ın Rabbine en yakın olmak istidadıyla mücehhez olan insanı doğurmaktadır. Peygamberlerden en aciz fertlere kadar beşer olan her varlık, hem fiziki ve hem de manevi olarak ilk gıdasını anadan alır. Analar, yaratıcının ilahi merhametinden en fazla nasib almış varlıklardır.

Ancak analık mefhumu, tek başına numarasız bir gözlük gibidir. Bir akrep bile yavrularını sırtında taşırken, doğurduğu çocuğunu herhangi bir saikle götürüp bir parka bırakan, vicdanını yitirmiş ana da anadır; sakat doğmuş bir evladı yaşadığı müddetçe şefkat ve merhametiyle kuşatıp üzerine titreyerek koruyan ana da anadır!

Hanımların seadet saltanatı, faziletli birer anne olmaları ile başlamaktadır. Bilhassa «Cennet annelerin ayakları altındadır!..» hadis-i şerifi, anneler hakkında en yüksek bir şehadet-i Muhammediyye’dir.

Fahr-i Kainat – Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz, arifler ve ehlullah, ana ve babadan bilhassa anneye ait hürmetin en şerefli örneklerini vermişlerdir.

Fahr-i Kainat -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz, süt anneleri Halimetü’s-Sa’diyye” -radıyallâhu anhâ-‘yı ziyaret eder, cübbesini yere serip O’nu üzerine oturturdu. Süt anneleri, içeri-dışarı girip çıkarken ayağa kalkar, saygı durumuna geçerdi.

Büyük veli İmam-i A’zam – rahmetullahi aleyh-, Bağdad zindanlarında zulmün acı kırbaçları altında erirken:

Aman bu halimi anneciğim duymasın; mahvolur! O’nun üzüntüsüne de ben dayanamam!..” diyerek, bir anne muhabbetinin müşahhas misalini vermektedir.

Maneviyat yolunun ulularından ve yüce mürşidlerimizden Şah-ı Nakşibend Muhammed Bahauddin Buhari Hazretleri’nin bir vasiyet niteliğindeki öğüdü, ilahi bir gerçeği gözler önüne sermektedir. Hazret-i Pir buyuruyor ki:

Bizim kabrimizi ziyarete gelenler, önce validemizin kabrini ziyaret etsinler!” Nitekim bugün, Şah-i Nakşibend’in kabrini ziyarete gidenler, önce annesinin kabrini ziyaret etmektedirler.

Abdurrahman Cami -kuddise sirruh-:

Ben annemi nasıl sevmem ki; o beni, bir müddet cisminde, uzun bir zaman kucağında, ölünceye kadar da kalbinin şefkat köşesinde taşımıştır. Ona hürmetsizlik göstermekten daha kötü bir şey bilmiyorum!..” derdi.

Net bir hakikattir ki; faziletli anneler, en yüksek bir hürmet, pek derin ve ince bir muhabbet mevkiini işgal etmelidir!..

Babaların yorgunluk hallerini, çocukların usandırıcı hırçınlıklarını eritecek sabır ve fazilet cevheri, anne kalbidir.

Anne, ilahi kudretle genişletilmiş bir rahmet kucağıdır.

Yuvaların seadet iklimi, annenin tebessümü ile başlar. Yavruların her türlü sıkıntıları, onların şefkatli nazarları ile zail olur. Evlatlara hayat ve seadet nağmelerini aksettirecek, ana kalbinden daha ince, daha derin ve daha duygulu bir mekan var mıdır?..

Nitekim anne kalbinin sıcaklığına olan hasreti, Necib Fazıl’ın şu mısraları ne güzel ifade eder:

Ağlayın, su yükselsin!
Belki kurtulur gemi…
Anne, seccaden gelsin;
Bize dua et, emi!..

Bir anne ruhunda biriken engin şefkatin hududunu tayin edebilecek bir ölçü var mıdır?!.

Yememiş, yedirmiş… Giymemiş, giydirmiş… Uyumamış, uyutmuş… Hayatın fırtınalarında bizlere bir toz konmasın diye bütün varlığını vakfetmiş olan anaların ve babaların haklarını ödeyebilmek mümkün mü?!.

Biz bir ana kaybettik..

Şefkat, merhamet, iffet, edeb, dürüstlük, cömertlik, tefekkür ve tehassüs şahikası bir ana!

Hayata varlıklı bir ailede başladığı halde, tevazuu ve fukara gönüllülüğü ile zirveleşen bir ana!

Efendisinin hizmetini ifa ederken dahi küçük çocuklarını ihmal etmeden Kur’an-ı Kerim hıfzını ikmal edebilen gayret ve feragat timsali hafıza bir ana!

Temizlik, ve intizamdaki titizliğine rağmen, etrafındaki hatalara öfkesiz ve müsamaha ile muamele edebilen bir ana!

İçinde yaşadığı cemiyetin yüce İslam nizamını istihfaf1 ve hatta istihkar2 ettiği bir hengâmda, dini vecibelerini çocukluk yıllarından itibaren ifada kusur etmeyen bir ana!

Ağırlık merkezini kucağındaki yavru teşkil etmek üzere, şefkat ve merhametini, gördüğü veya görmediği bütün acizlere teşmil ederek, duaları, endişeleri ve fiili alakalarıyla bütün mahlukatı kucaklamak temayülü ile dolu bir ana!..

İltifatı da, ikazı da ölçülü idi. En yakınına dahi hakkı söylemekten çekinmezdi. İçi dışı aynı idi. Samimiyetinden emin olunduğu için kimse kendisine kırılmazdı. Mertlikten hoşlanırdı. Küsmenin ne olduğunu bilmezdi.

Yetimleri, kimsesizleri, yalnızları sevindirmek, kendisine huzur kaynağı olurdu. Evlenecek genç kızlara, kendine gelen hediyelerden hazırlayıp vermesi, zevki idi.

Pintilikten nefret eden, gönül sarayından herkese ikram etmek isteyen bir anaydı O!..

Sohbetinden feyz taşardı. Küçük çocuklara yaptığı sohbetlerde, onların seviyesine inmesini bilir, Rasulullah’ın hadis-i şeriflerini en güzel bir üslup ile onların idraklerine göre açıklardı. İslam’ın şekil ve ruhi estetiğini nefsinde cem’ etmişti. Bu hal, O’na Hazret-i Peygamber -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- ve evliyaullah muhabbetinden bir akis idi. Onların menakıb ve ruhi dünyalarını açıklarken simasındaki nazif, latif ve zarif ifadesi, hayat dolu tebessümü, etrafına karşı eksilmez muhabbetli alakası, tükenmez tahammülü, gerçek mü’mine mahsus derin ve ince nezaketi, meclislerde örnek idi. O, yediden yetmişe hitab etme maharetine sahip bir anaydı!..

O’nun hayatı ve sohbetleri, nadide ve zarif çiçeklerden, misk kokulu güllerden yapılmış bir bukete benzerdi. En güzel çiçekleri ve rayihaları O’nda bulmak mümkün idi.

Kendisine ba’su ba’de’l- mevt”ten, ölümden ve ahiretten bahsettiğim zaman:

Beni korkutma! Rabbim merhamet sahibidir!..” derdi.

Belki de bu hal, O’na Hazret-i Mevlana’ya olan muhabbetinden sirayet etmişti. Mesnevi hikayelerinden çok hoşlanırdı. Bana da Hazret-i Mevlana’ya muhabbet ve evliyaullaha sevgi ve ruhi temayül zevkini ilk olarak aşılayanlardan biri O’dur. O, Mesnevi Bahçesinden ser-levhalı yazılarımın en arzulu okuyucularından biriydi! Zevkle okurdu. Yalnız Aynadaki Yalan” adlı yazımı okuyunca, uzun bir düşünceye daldı. Bir Ahh!..” çekti ve:

– Ne kadar doğru!” dedi.

Bir müddet sonra da:

– Bana o yazıyı tekrar okusana!..” demişti.

O’nun dünyadan ayrılışı, bize Aynadaki Yalan” yazısının yeni bir müşahhas örneği oldu. Velhasıl insan, Adem -aleyhisselam-‘dan kıyamete kadar hep bu Aynadaki Yalan”ların içinde çalkalanıp duracak!..

Şair Ziya Paşa bu hayat macerasını ne güzel tasvir eder:

Dehrin ne safa var acaba sim üzerinde;

İnsan bırakır hepsini hin-i seferinde…

Şu fani olan zaman ile mekanın gümüş ve altınında hiçbir safa yoktur; Çünkü insan, ebedi aleme yolculuk esnasında hepsini bırakır, yalnız başına sefere çıkar!

Son olarak O’nunla teneşirde beyazların içindeyken vedalastık!.. Kefen sanki O’na, masum bir çocuğa sarılan bir kundak olmuştu. Hayat boyu elinden ve gönlünden düşürmediği Kur’an’ın nuraniyetine bürünmüştü; parlıyordu! Beyazları çok severdi. Şimdi içinde bulunduğu bu beyazlık ise, değişik bir beyazlık idi. Sanki O’na ukbanın bir vuslat tebessümüydü!, Geride kalanlara, beyazlar içinde :

Selam olsun!..” diyordu.

O, benim 04.03.1997 tarihinde Erenköy Sahra-yi Cedid mezarlığında ilahi rahmete gönderdiğimiz annemdi. Benim annemdi!.. Benimle birlikte bütün mü’minlerin sevinçlerinde ve teessürlerinde hissedar olan hepimizin annesiydi!..

Ya Rabbi! O, pederimle beraber beni küçük yaştan itibaren nasıl terbiye etmişler; seni tanıtıp senin yolunda istikametlendirmiş ve senin dostlarını sevdirmişler ise, Sen de lütfundan ve kereminden babama uzun bir ibadet, amel-i salih ve irşad ömrü nasib eyle; rahmetine tevdi ettiğimiz annemi de merhametine gark eyle!..

Bu yazıyı okuyan kardeşlerimizin de kalblerini nur-i ilahi ile ışıldayan, marifet denizinden nasib alan, lütuf ve kerem tecellilerine mazhar olan kullarından eyle! Ey merhametlilerin en merhametlisi Rabbim!.. Amin!..

O’nu tanıyan veya ancak şu aciz satırlarımla tanıyacak olan bütün mü’minlerden muazzez ruhu için fatihalar ikram etmelerini istirham ederim!..

Dipnotlar:
1) Küçümseme.2) Hakir görme.

Muhterem refikalarının dar-ı bekaya irtihalleri vesilesiyle, Muhterem üstadımız Musa Topbaş Efendi Hazretlerine en kalbi taziyelerimizi sunar, merhumeye Allah’dan sonsuz rahmetler, zatı alilerine ise hayırlı, bereketli nice ömürler niyaz ederiz. Ayrıca Topbaş ailesine ve merhume validemizin bil cümle evladına sabr-ı cemil ve baş sağlığı dileriz. ALTINOLUK