Allâh Teâlâʼnın Velîsi Böyleyse, Kim Bilir Peygamberi Nasıldır?

Selçuklu sultanının kızı, Mevlânâ Hazretleriʼnin mürîdesi… Kocası Kayseriʼye tâyin oluyor. Diyor ki:

“‒Kayseriʼye gideceğim (diyor). Bana (diyor), onun bir resmini, hiç yoksa götüreyim (diyor). Hatırlarım onu.” diyor.

Tabi bu câiz olan bir şey değil ama, isteği bu. Sarayın meşhur ressam ve meşhur nakkaşı Aynuddevleʼyi Mevlânâʼnın huzuruna gönderiyor. Tabi, ressam, câhil bir ressam. Diyor ki:

“‒Efendim (diyor), saraydan sizin (diyor), resminizi istediler (diyor). Müsaade edin bir çizeyim.” diyor.

“‒Peki oğlum (diyor), çizebilirsen çiz bakalım.” diyor.

Aşağı yukarı bir kağıt resmini yapıyor. Mevlânâʼya bakıyor, kağıda bakıyor. Çizdiği ayrı, karşısında duran ayrı.

“‒Herhâlde galat-ı ruʼyet oldu.” diyor. “Yanlış görüntü oldu.” diyor.

Tekrar bir kağıt istiyor. Ahmed Eflâkîʼnin beyânına göre yirmi varak kağıt eskitiyor ressam. Yirmisinde de bakıyor; çizdiği ayrı, karşısında oturan ayrı. Duruyor;

“‒Allah Allah!” diyor. “Bir (diyor) Allâhʼın velîsi böyleyse, kim bilir Allâhʼın bir nebîsi, bir peygamberi nasıldır?”