04 Şubat 2023

Bir lokmada “göz hakkı” kalması, -o lokma helâl olsa bile- onun mânevî sâfiyetini zedeler. Takvâ ehli müʼminler nezdinde o artık “lokma-i tayyibe” vasfını yitirmiş sayılır.

Bu sebeple kadîm medeniyetimizde;

‒Bilhassa yemek satılan ve yenilen yerlerde, fukarânın gözü kalmasın diye, yiyecekler vitrine edilmezdi.

‒Eskiden birçok evin fırını da yoktu. Börekler, baklavalar hazırlanıp bir sofra beziyle üstü örtüldükten sonra, pişirilmek üzere tepsilerle mahalle fırınına gönderilirdi. Tepsiler geri alınırken, “belki canı çekmiştir” diye fırıncıya da bir miktar verilirdi.

‒Çarşı-pazardan alınan meyve-sebzeler fileye konulur, file de içini göstermeyen bir başka torba içinde taşınırdı.

‒Pişirilen yemeğin kokusuyla komşuya eziyet vermemek için, ayrı bir îtinâ gösterilirdi. Fakat yine de -imkân ölçüsünde- ikram edip hediyeleşerek, gönüllerin muhabbetle kaynaşmasına gayret edilirdi.