“Ya Hayır Konuş, ya da Sus!”

Bir gün Rasûlullah Efendimiz devesinin üzerinde, arkadaşları da O’nun önünde yürüyorlardı. Muâz bin Cebel:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Sen’i rahatsız etmeyeceksem, yanına yaklaşmama izin verir misin?” diye sordu. Efendimiz:

“–Yaklaş, yaklaş!” dedi. Yan yana ilerlemeye başladılar. Hazret-i Muâz:

“–Canım Sana fedâ olsun, yâ Rasûlâllah! Cenâb-ı Mevlâ’dan niyâzım, bizim emânetimizi Sen’den önce almasıdır. Allah göstermesin, eğer Sen bizden önce vefât edersen, Sen’den sonra hangi ibadetleri yapalım?” diye sordu.

Rasûlullah Efendimiz bu soruya cevap vermedi. Bunun üzerine Muâz:

“–Allah yolunda cihâd mı edelim?” diye sordu. Efendimiz şöyle buyurdu:

“–Allah yolunda cihâd çok güzel şeydir; ama insanlar için bundan daha hayırlı ameller vardır.”

“–Yani oruç tutmak, zekât vermek mi?”

“–Oruç tutmak, zekât vermek de güzeldir.”

Muâz, bu minvâl üzere insanoğlunun yaptığı bütün iyilikleri sayıp döktü. Rasûl-i Ekrem her defasında:

“–İnsanlar için bundan daha hayırlısı vardır.” diyordu. Hazret-i Muâz:

“–Anam, babam Sana kurban olsun yâ Rasûlâllah! İnsanlar için bunlardan daha hayırlı ne olabilir?” diye sordu. Yani hepsini döktüm, saydım dedi.

Efendimiz ağzını gösterdi:

“–Hayır konuşmayacaksan sus.” buyurdu. Muâz:

“–Yâ Rasûlâllah! Konuştuklarımızdan dolayı hesâba mı çekileceğiz?” diye sordu.

Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz, Muâz’ın dizine hafifçe dokundu, şunları söyledi:

“–Allah hayrını versin Muâz! İnsanları yüzüstü Cehennem’e sürükleyen, dillerinin söylediğinden başka nedir ki? Kim Allâh’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya faydalı söz söylesin veya sussun, zararlı söz söylemesin!..” (Hâkim, IV, 319/7774)

Demek ki ne kadar dilimizi disipline edeceğiz, dilimizi muhafaza edeceğiz?..