Vakıf İnsanının Hussiyetleri

Vakıf insanlarının fârik vasfı, Hâlık’ın (şefkat) nazarıyla mahlûkâta bakış tarzı kazanan kişilerdir. Bütün mahlûkat… Beni yaratan Allah, bu mahlûkâtı yaratan Allah, aynı Allah. Bu şekilde bir merhametle, bir şefkatle…

 

Yani vakıf insanı, yumuşak gönüllü olacak. Yüzünden/sîmâsından tebessüm eksik olmayacak. Aslâ kalp kırmayacak. Eğer bir nâdan tarafından kırılırsa da onu affedecek.

Yalnız kendini düşünen/hodgâm olmayacak, diğergâm olacak. Kardeşi için fedakârlıkta bulunan insan olacak. Îsar sahibi olacak. Muhâcir-Ensar bunun en güzel bir şeyi (misâli). Hattâ Muhâcir’i Ensâr çağırdı, mal beyânında bulundu.

“–Al kardeşim dedi, işte benim dedi, evim bu dedi, hurma bahçem bu; gel dedi, paylaşalım.” dedi.

Medîneliler vermek istiyordu; Mekkeliler/Muhâcirler de:

“–Kardeşim! Malın sana mübârek olsun! Sen bana çarşının yolunu göster. Veyahut da sen bana bu hurma bahçenin içinde benim çalışacak, bana bir iş göster.”

İşte bu bir, nasıl bir İslâm bir insan yetiştirdi?.. Biri vermek istiyor, öbürüyse müstağnî…

Yani bir rahmet insanı, bir vakıf insanı, rûhu hak ve merhametle yoğrulacak. Rûhundan rahmet taşıracak. Hattâ merhametsiz bir insana dahî merhametle muâmele edecek. Ve onun istikbâldeki âkıbetini, âhiretteki âkıbetini düşünecek, ona merhamet edecek.

O biraz zor tabi.

Çok zor, bu çok yüksek seviye, zirve seviye.

Tabi.

Velhâsıl vakıf insanı, rahmet insanı, çorak insan değil, rahmet insanı olacak. Bereket olacak. Yağmur gibi aynı. Girdiği her yere bir bereket verecek, bereket olacak yağmur gibi. Güneş gibi olacak, en kuytu yerleri dahî aydınlatacak, ısıtacak.

Velhâsıl, insan, hayvan, nebâtat, onda hayat bulacak. Bu vakıf insanı. Yani vakıf insanının -aşağı yukarı- bunlar, zirvedeki tarifleri. Yani gönül olarak itici olmayacak, cezbedici bir dil kullanacak.

Mevlânâ buyuruyor ki:

“Tatlı suyun başı kalabalık olur.” diyor. Tabi böyle baktığımız zaman vakıf insanını, rahmet insanlarını da herkes sever onları. İnsanlar sevdiği gibi, mahlûkat da sever onu.

Hattâ bir yabancı diyor ki, bir sefir, İstanbul’a geliyor:

“Ben diyor, bir diyor, gayr-i müslim mahallelerini gezdim, bir de Müslümanların olduğu mahalleleri gezdim. Baktım diyor, Müslümanların olduğu mahallelerde kediler, köpekler daha fazla. Çünkü kediler, köpekler onlardan merhamet görüyor, o Müslümanlardan; onlara sığınıyor. O Müslümanlar da Hâlık’ın (şefkat) nazarıyla o hayvanları seviyor…”

Velhâsıl “Tatlı suyun başı kalabalık olur.” Mevlânâ buyuruyor. Bir vakıf insanı, bir rahmet insanı da imhâ edici değil, inşâ edici olacak. Münâkaşa çıkaran değil, sulh ve selâmet, ülfet oluşturan bir hâli olacak.

Cedelden uzak olacak.

Cedelden uzak olacak.