Rızık Allah`tandır

Bir Soru Bir Cevap

Yıl: 2010 – Ay: Ocak- Sayı: 40

Efendim, günümüzde yaşanan iktisâdî buhranlar, artan işsizlik vs. pek çok insanı geçim sıkıntısıyla baş başa bırakıyor. Buna mânevî eğitim noksanlığı neticesindeki rûhî açlık da eklenince, “maîşet” ve “rızık” konusu en mühim kaygı ve endişe sebebi oluyor. Bu hususta neler tavsiye edersiniz?

Rızık ve ecel, âdeta kader âilesinin ikiz ve sır kardeşleridir. Rızık, daha anne karnında iken başlar ve Cenâb-ı Hakk’ın takdir ettiği ecel vakti gelene kadar da devam eder. Rızık devam ettiği müddetçe de kimsenin eceli gelmez.

Rabbimiz, yarattığı her mahlûka bir müddet yaşama hakkı vermiş, “ömür” denilen bu müddet içinde onların rızıklarını da tâyin buyurmuştur. Bu hakîkat âyet-i kerîmede şöyle bildirilmektedir:

“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allâh’a ait olmasın. O, her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emâneten konulacakları yeri de bilir…” (Hûd, 6)

Şu hadîs-i şerîf de Cenâb-ı Hakk’a sığınıp O’na lâyıkıyla tevekkül edebilen bir kulun, rızkını temin husûsunda nasıl bir ilâhî yardıma nâil olacağının bir ifâdesidir:

“Eğer siz Allâh’a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları hâlde akşam doymuş olarak dönerler.” (Tirmizî, Zühd, 33)

İnsana düşen, tıpkı rızık aramaya çıkan kuşların tevekkül ve teslîmiyeti içinde, yersiz birtakım endişelere kapılmadan nasibini aramak ve gayret sarf etmektir.

Rızık husûsunda insanı endişeye sevk eden en mühim mânevî zaaflardan biri de, kanaat etmeyi bilmemek ve israftan sakınmamaktır. Hakîkaten günümüzde rızkının darlığından şikâyet edenlerin pek çoğu, aslında asgarî geçim şartlarına sahip bulunduğu hâlde, daha yüksek refah seviyesinde yaşayanlara özenmekten dolayı kendisini eksik görerek kendi kendini sıkıntıya sokmaktadır. Hâlbuki maddî nîmetler husûsunda taşımamız gereken îmân ölçümüz, kendimizden daha zor durumda yaşayanlara bakarak hâlimize şükredebilmektir. Kul, bu olgunluğu gösterip şükredebildiği nisbette, elindeki nîmetlerin bereketleneceği, ilâhî bir vaattir.

Nitekim âyet-i kerîmede:

“…Eğer şükrederseniz, elbette size olan nîmetimi artırırım…” (İbrahim, 7) buyrulmaktadır.

Öte yandan unutmamak gerekir ki, Allah Teâlâ bütün canlıların rızkını tekeffül etmiş bulunmaktadır. Bundan dolayı Allâh’a îtimâd etmeyip, gereksiz ve yersiz duygulara kapılarak insanlara el açmak ve sadece onlardan medet ummak, kişiyi zillete dûçâr eder. Nitekim bir Allah dostunun buyurduğu üzere:

“Rızkını Allah’tan bilmeyip de onun mahlûkundan beklemek, insanı Cenâb-ı Hak’tan uzaklaştırıp, halka muhtâc eder.”

Cenâb-ı Hak’tan uzak düşmek, bir insan için zilletin en büyüğüdür. Buna mukâbil rızkın değil, Rezzâk’ın, yani rızkı ihsân eden Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı peşinde olmak ise, kul için en büyük izzettir.

Şüphesiz ki Allah Teâlâ, Hâlık sıfatını, yani yoktan var etme sıfatını kendi zâtına hasretmiştir. O, bu sıfatla dâhil olmadığı takdirde hiçbir hâdise vukû bulamaz. Dolayısıyla meydana gelen her hâdisenin, sebepleri halk eden Allah’tan olduğunu bilmek, kâmil îmânın bir îcâbıdır.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor. Onlara da size de rızık veren Allah’tır. O, her şeyi işitir ve bilir.” (el-Ankebût, 60)

Cenâb-ı Hak, bütün oluşlarda irâdesini sebeplerle tecellî ettirdiği gibi rızkın temini husûsunda da mahlûkâtı birbirine sebep kılmıştır.

Yaşanmış, târihî bir vâkıa olan şu misal, her hâlükârda, tevekkül ve teslîmiyetle Allâh’a sığınan bir kulun Cenâb-ı Hak tarafından bazen düşmanı eliyle bile nasiplendirildiğinin güzel bir misâlidir:

Rusya’da ilk Komünist İhtilâli teşebbüsü 1905 yılında Moskova’da gerçekleştirilmiş, Çar’ın askerleri bu teşebbüsü kanla bastırdığından, o gün, tarihte “Kanlı Pazar” ismiyle anılmıştır.

Bu ihtilâli tertipleyen Lenin kaçarak bir samanlığa gizlenmişti. Samanlığın diğer köşesinde ise, iki büklüm kıvrılmış bir vaziyette duran aç ve susuz bir köylü vardı. Bu köylü tevekkül ve teslîmiyet perdesini yırtmadan:

“–Ey Allâh’ım! Açlıktan öleceğim. Bir dilim ekmek olsa da yesem!..” diyerek Cenâb-ı Hakk’a gönülden duâ ediyordu. Lenin bu köylüyü görüp söylediklerini işitince hiddetlenerek:

“–Aptal herif! Hâlâ Allah’tan mı istiyorsun? Bak sokakta birçok insan, senin gibilerin karnını doyurmak için ayaklanmış oldukları hâlde öldürülüyorlar. Onların başarısını iste, sen de gayret et. Ben de sana bir dilim ekmek vereyim.” dedi. Köylü sordu:

“–Sen de kimsin?”

Lenin cevap verdi:

“–Ben de o ihtilâlcilerden biriyim. İsmim: Lenin…”

Saf ve garip köylünün meydanda olup bitenlerden haberi yoktu. Lenin ise sokağa tedbirli çıkmıştı. Bu yüzden çantasında ekmek, matarasında su vardı.

Lenin, köylüye çantasından bir dilim ekmek verdi. Bunu iştahla yiyen köylü, başını semâya kaldırarak:

“–Ey Allâh’ım! Sen ne büyüksün!.. Bazen Îsâ kulunu, bazen de böyle Lenin denen âsî ve îmansız bir kulunu gönderip fakir fukarânın karnını doyurursun!” dedi.[1]

Nitekim âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulmuştur:

“…Kim Allâh’a karşı takvâ sahibi olursa, Allah ona bir çıkış (kurtuluş) yolu gösterir ve hiç beklemediği yerden onu rızıklandırır…” (et-Talâk, 2-3)

“De ki, Rabbim kullarından dilediğine bol rızık verir; dilediğinden de kısar. Siz başkalarına yardım için ne harcarsanız, Allah onun yerine yenisini verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe’, 39)

Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Allah Teâlâ, Âdemoğlunun rızıkları ile vazîfeli olan meleklere şöyle buyurur:

Herhangi bir kulu, bütün tasa ve düşüncesini tek bir şeye (yani Rabbine) teksîf etmiş bir hâlde bulursanız, ona göklerin ve yerin rızkını garanti edin! Herhangi bir kulu da adâletle (istikâmetten ayrılmayarak) rızık ararken bulursanız, ona iyi davranın ve (yolunu) kolaylaştırın!..” (75 Kudsî Hadîs’in Tercüme ve Şerhi, Ebû Hüreyre)

Eğer bir kul, ahlâk ve takvâ ile mücehhez olarak bütün gâye ve hedeflerini Rabbine teksîf eder, O’nun rızâsı yolunda ilâhî emirlerin hükümranlığına girerse sâlihlerden olur. Böylece israftan korunur, ihtiras ve nefsâniyetin hoyratlığından kurtulur. Kendisine takdir edilmiş olan rızkın bereketine nâil olur.

Velhâsıl kul, sebepler planında üstüne düşen gayreti gösterip Rabbine tevekkül ederse, Rezzâk olan Rabbi de ona kâfî gelir.

Ey Allâh’ım! Bizleri temiz ve helâl rızıklarla merzûk kıl ve sâlih amellere muvaffak eyle.

Âmîn…


Dipnot:

[1] Kadir Mısıroğlu, İslâm Tarihi,  23. dipnot.