Kur’ân ve Tefekkür

2006 – Subat, Sayı: 240, Sayfa: 042

Cihânın en hayırlı ve mes’ûd insanları, Kur’ân-ı Kerîm’in gölgesi altında yaşayan, onun hayat nûru ile nûrlanan ve onda fânî olanlar, yâni canlı bir Kur’ân hâline gelebilenlerdir.

***

Canlı bir Kur’ân olabilmek, Kur’ân’ı en güzel şekilde öğrenmek ve yaşamakla başlar.

***

İnsanın mânevî yapısına kudret eli ile bırakılmış, kudsî istikbâl tohumları vardır. Bu tohumlar açılmak, baharın renklerini ve güzelliklerini ortaya dökmek için îman ve Kur’ân feyizlerini beklerler.

***

Kur’ân’ın bitip tükenmez feyzi ve yüce irşâdı olmasaydı tefekkür ve duygularımız, münbit topraktan mahrum, kuru bir tohum gibi kalırdı.

***

Zerre kadar bir tohumun münbit bir toprak vâsıtasıyla koca bir çınar hâline gelerek kazandığı muazzam haşmet gibi, bizdeki tefekkür ve hissiyâtın Kur’ân’la beslenip güçlenmesiyle ulaşılacak kalbî duyuş ve hakîkatler ne muhteşemdir!..

***

Cenâb-ı Hakk’ın insana dünyâdaki lutuf ve ikramlarının en büyüklerinden biri, onu Kur’ân-ı Kerîm’e muhâtap kılmış olmasıdır.

***

Yüce Rabbimiz; “Kur’ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.” (el-A’râf, 204) buyurur. Bu bakımdan samîmî bir gönülle Kur’ân’ı dinleyip mânâsında derinleşerek kalblerini ihyâ edenlerin hâli, ilâhî rahmeti kucaklama hâlidir.

***

Kur’ân’ın emir ve nehiylerini her dilden öğrenebiliriz. Lâkin onun feyiz ve rûhâniyetini yalnız kendi lisânından alabiliriz.

***

Bu hayat yolculuğunun meçhullerini mâlum kılan, sorularını çözüme kavuşturan, karanlıklarını aydınlatan; akıl ve kalb için her bakımdan tatminkâr delilleri ihtivâ eden yegâne ilâhî kitap, Kur’ân-ı Kerîm’dir.

***

Kur’ân-ı Kerîm, nur ve zulmeti yaratan Allâh -celle celâlühû- tarafından insanları zulmetten nûra çıkarmak için kalb-i Muhammedî’ye inen bir kitâb-ı ilâhîdir.

***

Kur’ân-ı Kerîm, asıl kalble okunur. Gözün vazifesi, kalbe bir nevî gözlük olabilmektir.

***

Kâinât, sıfât-ı ilâhiyyenin fiilî, Kur’ân-ı Kerîm ise kelâmî bir tezâhürüdür. Kur’ân-ı Kerîm, kelâm sıfatına bürünmüş bir kâinat demektir.

***

Cihân, âdeta sessiz bir Kur’ân; Kur’ân da sesli bir cihân olduğuna göre; ehl-i Kur’ân da, her ikisinin kavşağında bulunan bir irfan mihrâkı ve tecellî âbidesidir.

***

Bu güzel kâinat karşısında duygulanmak ve hisli bir yürekle ürpermek, ancak canlı bir Kur’ân olanlara mahsus bir keyfiyettir.

***

Kur’ânlaşan mü’min gönülleri, şu koskoca kâinâtın bir yelpâze misâli dürülüp içine sığdığı minyatür bir âlem olma keyfiyeti içindedir.

***

Kur’ân’ın rûhundan nasip alamayan insanlar; cemâdât, hayvânât ve nebâtâtın hâl lisânından ne anlayabilirler?

***

Ruhsuz bir bedenin özellik, güzellik, sevimlilik ve mânâsı kaybolduğu gibi Kur’ân’sız bir insanın; mânâ, kıymet ve nâmından geriye ne kalabilir?

***

Müjdeler olsun o mü’minlere ki, kalblerine îmânı, sînelerine Kur’ân’ı, vicdanlarına güzel ahlâkı yerleştirip ebedî saâdetin baharı içinde yaşarlar.