Kötülüklerden Korunmak Zamanımızın En Mühim İbadetlerindendir

DİNLE

DİĞER İZLEME ADRESİ

İNDİR


VİDEO İNDİRSES İNDİR

Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi (Bağlantıyı) Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz.

KÖTÜLÜKLERDEN KORUNMAK, ZAMANIMIZIN EN MÜHİM İBADETLERİNDENDİR.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir toplum bulunsun…” (Âl-i İmrân, 104)

Demek bu, en mühim vazifelerimizden biri. Bilhassa bugün.

Bugün, antenlerin, çanak antenlerin getirdiğini görüyoruz. Televizyondaki programları görüyoruz. Nesli irşad mı ediyor, ifsad mı ediyor?

Bunu kurtarmamızın, evlâtları kurtarmamızın bir çâresi var mı bugün? Her odaya girdi. Hattâ cep telefonlarına kadar girdi. Ruhlara zehir serpiyor.

İnternet, bir bakımdan çok faydalı; bir bakımdan, insanlar onun yanlış sokaklarında savrulup gidiyor.

Selde akan kütükler gibi, nerede kaybolacağı, hangi girdapta boğulacağı belli değil.

Modalar geliyor. Kandırmaca. Senin şahsiyetini çekiyor, senin şahsiyetini, kendi dünyasını senin şahsiyetine sokmaya çalışıyor. Mavi moda oluyor, herkes mavi giyiyor. Kırmızı moda oluyor, kırmızı giyiliyor. Kadınlarda pantolon moda oluyor, bütün kadınlar pantolon giyiniyor. Entari unutuldu meselâ.

Hâlbuki Cenâb-ı Hak, kadının erkeğe, erkeğin kadına benzemesini men ediyor. Kadın kendi şahsiyetinde olacak, erkek kendi şahsiyetinde olacak. İkisinin de istîdatları ayrı.

Reklâmlar öyle. Biri on gösteriyor…

Velhâsıl insanları bir robot hâline getiriyor. Globalleşen bir dünya, sürükleyip götürüyor. Bugün tâ Ağrı Dağıʼnın eteğindeki bir yaşayan insana dahî, aynı programlar gidiyor.

Bu zamanda emr bi’l-mârûf ve nehy ani’l-münker, en mühim insan yetiştirme. Peygamberler bir nesil bırakma endişesindeydiler dâimâ.

Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm-:

“…Beni ve zürriyetimi namaz kılanlardan eyle!..” (İbrahim, 40) buyuruyor. Yani kendimin gerçek namaz kılabilmemi ve neslimin de kılabilmesini…

Efendimizʼin vaktinin çoğu, ekserîsi… Mekkelileri çok severdi, Medînelileri çok severdi, daha ziyâde Ashâb-ı Suffe ile meşguldü. Yani insan yetiştirmekle. Onları dünyanın her tarafına gönderecek, onlar numûne-i imtisâl olacak. O şekilde insanlık huzur bulacak.

Hattâ Âişe Vâlidemiz diyor:

“En son (diyor), cemaatle namaz kıldığında vefatından evvel, döndü arkasına baktı. Güzel bir cemaat gördü, o hasta hâlde o kadar güzel bir tebessüm etti ki…” buyuruyor.

Mahlûkatta bile bir nesil yetiştirme endişesi vardır. Bir kedi doğurduğu çocukları bırakmaz orada. Tenhada bırakmaz. Alıp onları saklı bir yere götürür. Diliyle temizler. Zayıflasa bile beş yavrusuna sütünü verir. Onlar ayağa dikilene kadar onlara bakar. İlâhî tanzim. Yılan, yavrusunu bakarak büyütür. Kaplumbağa yumurtalarını bakarak patlatır.

Velhâsıl hepsine Cenâb-ı Hak bir nesil yetiştirmenin bir sevgisini vermiş.

İnsan için bu nesil yetiştirme, bunun sadece maddî tarafı değil, mânevî tarafı, rûhânî. Ya çünkü onlar bize sadaka-i câriye olacak, ecir olacak; veyahut yarın bizim için kıyâmet günü felâket olacak, bizden dâvâcı olacaklar.

Onun için bugün, Kurʼân kurslarımız olsun, okullarımız olsun, en mühim bugün tesir eden, neşriyâtımız. Kitaplarımız ve dergilerimiz…

Elhamdülillah, Altınoluk dergimiz çıkıyor, yediden yetmişe. Şebnem var, o da hanımlara ait. Çocuklara âit var, Altın Çocuk var.

Genç mecmuası var, bugün gençliği irşad çok mühim. Gençliğin rûhuna girecek bir damar bulmak lâzım. Bu, gençliğin rûhuna girecek bu damarın, işte Genç mecmuasının, kardeşler bir gayreti içindeler.

Yüzakı dergimiz var, bu da bir sanat. Bir müʼminin ince ruhlu olması lâzım. Zarif olması lâzım. Lisana, edebiyata âşinâ olması lâzım. Dîn, dille îzah edilir. O mecmuamız da ayrı bir mektep elhamdülillah.

İşte bu dergilerimize ehemmiyet vermemiz lâzım. Bilhassa bugün hem kendimiz okuyup istifâde etmemiz… Bir makalenin yazılması belki on gün, bir hafta sürüyor, bir emekle oluyor. Onun için hem kendimizin istifâde etmesi -inşâallah- hem de neslimize, yavrularımıza -inşâallah- bu okuma kültürünü vermemiz, o zevki vermemiz… Bu da bugün en mühim emr bi’l-mârûf ve nehy ani’l-münkerʼlerden biri olduğu kanaatindeyim ben.

İnşâallah Cenâb-ı Hak, bu üç dergimiz için de gayretlerinizin artması, -inşâallah- bir sadaka-i câriye olacağı, -inşâallah- bir irşâda vesîle olacağı kanaatindeyim -inşâallah-. Cenâb-ı Hak hepinizden râzı olsun.

Bir ben, hadîs-i şerîfle bitireyim istiyorum. Yani bu işin hassâsiyeti bakımından:

Beşir bir Hasâsiyye anlatıyor. Bu, bedevî bu zât.

“Ben (diyor) Rasûlullâhʼa bîat etmek için geldim (diyor). Allah Rasûlü bana; Allahʼtan başka ilâh olmadığına, Muhammedʼin Oʼnun kulu ve Rasûlü olduğuna şehâdet etmemi, namaz kılmamı, zekât vermemi, Allah rızâsı için haccetmemi, Ramazan orucu tutmamı ve Allah yolunda cihâd etmemi şart koştu.

Ben de şöyle dedim:

«‒Ey Allâhʼın Rasûlü! Vallâhi bunlardan ikisine gücüm yetmez. Diğerlerini yaparım. Fakat ikisine benim gücüm yetmez.» dedim.

«‒Onlar nedir?» dedi Efendimiz.

«‒Onlar cihad ve sadakadır. Benim canım da kıymetli, kendimi pek fazla zora da sokamam. Sadaka da veremem. Zaten benim birkaç tane devem var, biraz da koyum sürüm var. Onlarla da ben ihticâc ediyorum (dedim). Küçük bir koyun sürüm ve on tane devem var (dedim). Onlar da ancak ehlimin (dedim) maişetini ben temin hâlindeyim.» dedim.

Ben böyle deyince Allah Rasûlü elimi tuttu (diyor), iyice şöyle benim elimi salladı (diyor), vücudumu şöyle salladı (diyor) Allah Rasûlü. Yani «Kendine gel!» (der) gibi. Buyurdu ki:

«‒Cihad yok, sadaka yok. Peki o hâlde sen nasıl Cennetʼe gireceksin?! Sadakan yok, cihadın yok, sen o zaman nasıl Cennetʼe gireceksin?!» dedi.

Bunun üzerine ben dedim ki, korktum:

«‒Yâ Rasûlâllah! Ben beyʼat hâlindeyim. Koştuğun bütün şartlara tâbîyim.» dedim.” (Bkz. Ahmed, V, 224)

Velhâsıl bugün de o sadaka da çok mühim. Cenâb-ı Hak:

“…Bollukta ve darlıkta verirler…” (Âl-i İmrân, 134) buyuruyor.

Ebû Zer, ashâbın en fakiriydi. Belki dikili bir ağacı yoktu dünyada. Allah Rasûlü ona üç tane tâlimat verdi:

“‒Ebû Zer! (Dedi.) Çorbana su koy (dedi) fazla. (Tane koyacak hâli yoktu.) Çorbana su koy (dedi) fazla.” Bir.

İki dedi:

“Etrafını gözet.” dedi. Kimler o çorbadan mahrum, etrafını gözet dedi.

Üçüncüsü de:

“Bir nezâketle tevzî et.” dedi. (Bkz. Müslim, Birr, 142)

Niye? Çünkü يَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ (“…Sadakaları (Allah) alır…” [et-Tevbe, 104]) Cenâb-ı Hak alacak.

Velhâsıl bugün de en çok mühim olan, insana yatırım…

Ondan sonra Cenâb-ı Hak:

“…Allâhʼın hudutlarını koruyanlar…” (et-Tevbe, 112) buyuruyor.

İslâmʼı hiçbir yerde unutmamak… Hayatımızın her safhasında var mı yok mu? Haklar nasıl, hukuk nasıl? Komşuluk hakkı nasıl? Mîras hakkı nasıl? Diğer haklar nasıl?..

Bu haklar üzerinde de düşünmek îcâb ediyor:

“Ben, evlâdımı nasıl yetiştiriyorum?..”

Bu haklara da dikkat etmek lâzım. Çünkü burada da; “…Allâhʼın sınırlarını koruyanlar…” (et-Tevbe, 112) buyruluyor.

Ondan sonra, bunları îfâ edenler için;

“…Müʼminleri müjdele.” (et-Tevbe, 112) Cenâb-ı Hak buyuruyor.

Bu imtihan sınıfının, bu dershanenin dersleri olmuş oluyor, yani kalbimizin ihyâsı.

Diğer bütün ilimler, Cenâb-ı Hakkʼın verdiği kâideleri tespit. Tıp ilmi, insan vücuduna konulan kâidelerin tespiti. Botanik, toprağa konulan kâideler. Astrofizik, semâya konulan. Psikoloji, pedagoji, insan rûhuna konulan kâideler… Fakat Cenâb-ı Hak bizden, kalbimizin ihyâsını istiyor.

Bu, kalemle-kâğıtla olmuyor bu. Bu, kalbin mesâisiyle olmuş oluyor. Cenâb-ı Hak cümlemizin yardımcısı olsun!

İnşâallah, bu dergi, kitap işlerinde çalışan bütün kardeşlerimizin Cenâb-ı Hak feyizlerini, güçlerini tezyîd eylesin. Bizlere de hepimize de -inşâallah- bu kardeşlerimize hizmet etmeyi Cenâb-ı Hak ihsân eylesin ki biz de bu emr bi’l-mârûf, nehy ani’l-münkerʼden hisse alalım -inşâallah-.

Cenâb-ı Hak cümlemizden -inşâallah- râzı olur. Burada buluştuğumuz gibi Cennetʼte buluşturur -inşâallah- Allah Rasûlüʼnün civârında.

Lillâhi Teâleʼl-Fâtiha!..