Hazret-i Peygamber’e Muhabbetle İtaat

2006 – Mayis, Sayı: 243, Sayfa: 040

Muhabbet-i Rasûlullâh’ı yaşamayanlar, gerçek muhabbetin tadını alamazlar. Bezm-i Âlem Vâlide Sultan, Cenâb-ı Hakk’ın, bu âlemi nûr-i Muhammedî muhabbeti sebebiyle yarattığını ne güzel ifâde eder:

Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,

Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl…

***

Muhabbetin derecesi, eserinde tecellî eder. Peygamber Efendimiz’e olan muhabbetimiz, sünnet-i seniyyenin rûhâniyeti ile yaşayabildiğimiz nisbettedir.

***

Bir insan, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyyeye tâbî olmadan, Gönlü Rasûlullâh Efendimiz’in rûhâniyetiyle dolmadan ve O’nun örnek hayatıyla istikâmetlenmeden kâmil bir mü’min olamaz.

***

Bugün nâil olduğumuz îman topluluğu, asr-ı saâdetin kudsî mîrâsının bereketidir. Bizler, artık sahâbî olma imkânına sâhip değiliz. Ancak âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere “onlara güzellikle tâbî olan” mü’minlerden olup Hak Teâlâ’nın rızâsına nâil olma imkânımız bâkîdir.

***

Allâh ve Rasûlü’ne olan muhabbetimizi bütün fânî muhabbetlerin üstünde tutmalı ve son nefesimize kadar bunu devam ettirme vecdi içinde olmalıyız.

***

Allâh Rasûlü -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-; Nebî, Rasûl, Habîbullah, Fahr-i Âlem, Rasûl-i Ekrem gibi hürmetkâr ve muhabbet dolu ifâdelerle yâd edilmeli, ism-i şerîfi her zikredildiği anda O’na tam bir teslîmiyetle salât ü selâm getirilmelidir.

***

Bir mü’min kulun gönlü, Rasûlullâh -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-’e ne kadar muhabbetle dolarsa, o kadar azâb-ı ilâhîden uzaklaşmış olur. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın yüce bir vaadidir. Âyet-i kerîmede buyrulur:

(Ey Rasûlüm!) Sen onların içinde iken Allâh, onlara azâb edecek değildir!..” (el-Enfâl, 33)

***

Gönüller muhabbet-i Rasûlullâh’ta ne mertebeye vasıl olursa, dünyâda nâil olunacak huzur ve saâdet; âhirette ulaşılacak makam, o nisbette yüce olur.

***

Hazret-i Peygamber -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-, yaratılıştaki fânî muhabbetleri tekâmül ettirerek ulvîleştiren ilâhî muhabbetin tecellî merkezidir.

***

Muhakkak ki mü’min, Rasûlullâh -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- karşısında ilâhî ürperişlerini ve bediî duygularını hissettiği, rûhunu nefsâniyete âit bütün çizgi ve görüntülerden boşalttığı vakit, O’nunla aynîleşme, O’nun muhabbetinden hisse alma yolundadır.

***

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- buyurur:

“İki dünyâ bir gönül için yaratılmıştır! «Sen olmasaydın, Sen olmasaydın bu kâinâtı yaratmazdım!..» ifâdesinin mânâsını iyi düşün!”

***

Önceleri bir hristiyan iken, hakîkat-i Muhammediyye’yi idrâkin hazzına ererek gözü yaşlı, gönlü duygulu bir mü’min ve bağrı yanık bir Peygamber âşığı hâline gelen Yaman Dede Allâh Rasûlü’ne olan hasretini ne güzel ifâde eder:

Susuz kalsam yanan çöllerde cân versem elem duymam,

Yanardağlar yanar bağrımda ummanlarda nem duymam,

Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam,

Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Rasûlallâh!..