Gönül Dergâhından Hikmetler 8

Yıl: 2016 Ay: Şubat Sayı: 113

Günümüzde insanî münâsebetlerde yaşanan pek çok sıkıntı, dilin yanlış kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Zira dil, hayrın anahtarı olabileceği gibi, doğru kullanılmadığında şerre de anahtar olabilir. Bunun için dilimizin kalplere batan bir diken olmamasına çok dikkat etmemiz îcâb eder. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“İnsanları yüzüstü Cehennemʼe sürükleyen, dillerinin söylediğinden başka nedir ki? Kim Allâh’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya hayırlı söz söylesin veya sussun, zararlı söz söylemesin! Sizler hayırlı söz söyleyerek kazançlı çıkınız; zararlı söz söylemeyerek rahat ve huzûra kavuşunuz.” (Hâkim, IV, 319/7774)

***

Konuşmadan önce düşünmek, sözün varacağı noktayı iyi hesaplamak gerekir. Zira konuşmak, eline bir taş alıp atmak gibidir. O taşın nereye düşeceğine dikkat etmelidir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bu hakîkate işaretle:

“…Özür dilemeni gerektiren bir sözü söyleme!..” buyurmuşlardır. (İbn-i Mâce, Zühd, 15)

***

Mü’min, firâset sahibi olmalı, konuşma üslûbunu muhâtabına göre ayarlamalıdır. Zira bir kimseyi sevindiren bir davranış, bir başkasını üzebilir. Dolayısıyla muhâtabının psikolojik durumunu tespit edebilmek ve iki üç merhale sonrasını düşünerek söz söylemek gerekir. Yani en sonda söylenecek bir sözü en başta söylememek îcâb eder.

***

İnsan, söylemeden önce sözünün hâkimi iken, söyledikten sonra onun mahkûmu olur. Söylenmemiş bir sözü her zaman söyleme imkânı vardır. Fakat söylenen bir sözü de dâimâ müdâfaa etmek veya hesabını vermek gerekir.

Dolayısıyla Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-’ın buyurduğu gibi:

“Ne söylediğini, kime söylediğini ve ne zaman söylediğini iyi düşün!”

***

Bir sözün gönüllerde akis bulabilmesi için, onu sarf eden gönlün temiz ve nefsanî arzulardan arınmış olması lâzımdır. Mevlânâ Hazretleri ne güzel buyurmuştur:

“Ruhlar, aslında aynı yerden geldikleri için, Îsâ nefeslidirler. Bâzen nefse uyarlar, yara olurlar. Bâzen Hakk’a uyarlar, dertlere devâ, yaralara merhem kesilirler.

Ruhlar, nefsânî arzulardan kurtulsalardı, günah perdelerini yırtsalardı, her rûhun sözü, Îsâ nefesi gibi diriltici olurdu.”

***

Söz vardır, ilkbahar mevsimi gibidir. Her tarafı süsler, güzelleştirir; sayısız faydalar sağlar. Söz vardır, keskin kılıç gibidir; dostluğu keser, öldürür. Kalpte tedavisi imkânsız yaralar açar. Kalp bahçesindeki yeşillikleri, sevgi çiçek­lerini kış mevsimi gibi öldürür.

Mevlânâ Hazretleri de bu hikmete binâen, sarf edilen söze çok dikkat etmek gerektiğini şöyle ifâde eder:

“Bu dil, çakmak demiri ile çakmak taşı gibidir. Dilden sıçrayıp çıkan söz, ateşe benzer. Bâzen lâf olsun diye, bâzen de bir şeyi anlatmak, nakletmek için o de­miri ve taşı birbirine vurma.

Şunu bil ki, ağızdan, dilden ansızın çıkan söz, yaydan fırlamış ok gibidir. Ey oğul, o ok bir daha geri dönmez; suyu baştan kesmek gerek.”

***

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- şöyle buyurmuştur:

“Dört şey aslâ geri gelmez:

  1. Söylenen söz.
  2. Atılan ok.
  3. Geçmiş hayat.
  4. Kaçırılmış fırsat.”

***

Cenâb-ı Hak, kötü sözlerin ve çirkin davranışların, mazlumun hâkim önünde ifâde etmesi gibi istisnâlar hâriç, ulu-orta söylenip alâkalı-alâkasız herkese ifşâ edilmesini yasaklamaktadır. Zira bâzı çirkinliklerin anlatılıp duyurulması, onların öğrenilip yaygınlaşmasına sebebiyet verir. Edepsizlik ve hayâsızlık türünden konuşmalar da böyledir. Hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:

“Müstehcen konuşmak, münâfıklıktan bir bölümdür.” (Tirmizî, Kitâbu’l-Birr ve’s-Sıla, 80)

***

Şeyh Sâdî şöyle der:

“İki şey akıl hafifliğini gösterir:

Söyleyecek yerde susmak, susacak yerde söylemek.”

***

Kalp, beden ülkesindeki bütün uzuvların reisidir; onların hepsine tesir eder. Dil de, kalbin sözcüsüdür. Onun doğruluğu ve eğriliği de diğer uzuvların tavırlarına akseder. Nitekim Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“İnsan sabahlayınca, bütün uzuvları dile başvurur ve (âdeta ona) şöyle derler: Bizim haklarımızı korumakta Allah’tan kork. Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.” (Tirmizî, Zühd, 61)

Bir diğer hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmuştur:

“Kalbi dürüst olmadıkça kulun îmânı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, III, 198)

***

İnsan konuşmayı sever. Konuşulacak şeyler de çoktur. Lâkin sözlerin ve konuşmaların gerekli-gereksiz, güzel-çirkin, hayır-şer, yapıcı-kırıcı olanları vardır. Hakk’a kulluk için yaratılan, hayatı mahdut ve yaptıklarından hesaba çekilecek olan insanın bu hususta çok dikkatli davranması gerekir. Çünkü bu hususta gösterilecek ihmal ve dikkatsizliğin getireceği zarar ve pişmanlık çok büyüktür. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şu beyanı ne kadar câlib-i dikkattir:

“İçinizde en çok sevdiğim ve kıyamet günü bana en yakın mesafede bulunacak kimseler, güzel ahlâk sahibi olanlarınızdır. Güzel konuşuyor dedirtmek için uzun uzun konuşanlar, sözünü beğendirmek için avurdunu şişire şişire lâf edenler ve bilgiçlik etmek için lügat paralayanlar ise en sevmediğim ve kıyamet günü bana en uzak mesafede bulunacak kimselerdir.” (Tirmizî, Birr, 71)

Bir diğer hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmuştur:

“Kim, insanların kalbini çelmek (kendine çekmek) için kelâmın (şatafatlı) kullanılışını öğrenir, (insanları bıktırırcasına) sözü gereğinden fazla uzatırsa, Allah kıyâmet günü onun ne farz ne nâfile hiçbir ibadetini kabul etmez!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 86/5006)

***

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- şöyle buyurmuştur:

“Çok gülenin, vakar ve heybeti azalır. Küçümseyen, küçümsenir. Bir şeyi çokça yapan, onunla meşhur olur. Çok konuşan, çok yanılır. Çok yanılanın, utanma duygusu azalır. Utanma duygusu azalanın, günah ve harama düşme endişesiyle şüpheli şeylerden uzak durma titizliği kaybolur. Günah ve harama düşme endişesiyle şüpheli şeylerden uzak durma titizliği kaybolanın, kalbi ölür.”

***

Konuşmanın ve susmanın aynı seviyede gerekli olması hâlinde, susmak sünnettir. Çünkü mübah bir söz bile, bâzen haram veya mekruh bir durumla neticelenebilir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Âdemoğlunun, emr bi’l-mârûf ve nehy ani’l-münker veya Allah Teâlâ Hazretleri’ni zikir hâriç, bütün sözleri aleyhinedir, lehine değildir.” (Tirmizî, Zühd, 63/2412)

Ayrıca Allah Teâlâ’yı hatırlamadan, O’nu zikretmeden yapılan konuşmaların tek neticesi, kalp katılığıdır. Bu hakîkat de şöyle bildirilmektedir:

“Allâh’ı anmaksızın çok konuşmayın. Allâh’ın zikri dışında çok söz söylemek, kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanların ise, Allah’tan en uzak kimseler olduğu kesindir.” (Tirmizî, Zühd, 62)

***

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Kul, Allâh’ın hoşnut olduğu bir söz söyler, fakat onunla Allâh’ın rızâsını kazanacağı hiç aklına gelmez. Hâlbuki Allah, o söz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyamet gününe kadar o kimseden hoşnut olur.

Yine bir kul da Allâh’ın gazabını gerektiren bir söz söyler, fakat o sözün kendisini Allâh’ın gazabına çarptıracağını düşünmez. Oysa Allah, o kimseye o kötü söz sebebiyle kendisine kavuşacağı kıyamet gününe kadar gazap eder.” (Muvatta, Kelâm, 5; Tirmizî, Zühd, 12)

Cenâb-ı Hak cümlemizi, elinden ve dilinden ümmetin müstefîd olduğu, rahmet lisânıyla konuşan, gönüllere huzur tevzî eden sâlih kullarından eylesin. Râzı olduğu bir hayatın ardından selîm bir kalp ile huzûr-i ilâhîsine varabilmeyi hepimize nasip ve müyesser kılsın.

Âmîn!..