Efendimiz “Günah İşleyerek Benim Yüzümü Kara Çıkartmayın” Buyuruyor

DİNLE

DİĞER İZLEME ADRESİ

İNDİR


VİDEO İNDİRSES İNDİR

Video ve sesleri İNDİR linkine sağ tıklayıp Hedefi (Bağlantıyı) Farklı Kaydet diyerek indirebilirsiniz.

EFENDİMİZ “GÜNAH İŞLEYEREK BENİM YÜZÜMÜ KARA ÇIKARTMAYIN” BUYURUYOR.

Muhterem kardeşlerimiz!

Dünyanın yaratılış gayesi… İlâhî bir dershâne, insan ve cin bu dershânede imtihan görecek.

Herkes bir takvimle geliyor, takviminin kaç sayfa olduğunu kimse bilmiyor kendi takviminin. Bütün mahlûkat takvimle geliyor; insan, hayvan, cin, melek vs…

Son nefese kadar kulluğumuz devam edecek. Son nefesten sonra bir âleme geçeceğiz; kabir âlemine.

Ondan sonra dünyadaki durumumuza göre bu kabir âlemi tecellî edecek. Kabir âleminden de bütün insanlar, bütün mahlûkat bir âhiret âlemine geçecek.

Dünyadaki her hâlimiz, son nefesten sonraki âlemimize bir sermâye olacak.

Cenâb-ı Hak rahmetiyle, insanları irşâd etmesi için muallimler gönderiyor. Bunlar, peygamberler. Peygamberler en büyük insan terbiyecileri.

Cenâb-ı Hak bizden ne istiyor?

“لِيَعْبُدُونِ” kendisine kul olabilmemizi. (Bkz. ez-Zâriyât, 56) Ve Cennet’le mükâfatlanmamızı arzu ediyor. “لِيَعْبُدُونِ…”

“لِيَعْرِفُونِ”; Allâh’ı kalpte tanıyabilmek. Yani nefsânî arzuları bertaraf etmek, rûhânî istîdatları inkişâf ettirmek, ilâhî azamet karşısında kalpte, ilâhî azametin bir şuur hâline gelebilmesi.

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- Übey bin Ka‘b’a soruyor:

“–Takvâ nedir?” diyor.

(250 küsur yerde geçiyor takvâ Kur’ân-ı Kerîm’de.)

“–Sen, Ömer, diyor, dikenli yolda yürüdün mü?” diyor.

“–Yürüdüm.” diyor.

“–Ne yaptın?” diyor.

“–Dikenlerin şerrinden kendimi korudum.” diyor.

“–İşte takvâ budur.” diyor.

Yani bütün günahlardan, kerâhatlerden, Allâh’ı unutturacak/Allâh’tan uzaklaştıracak her şeyden kalbimizi koruyabilmek.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri, oyun ve eğlence olarak yaratmadık.” (ed-Duhân, 38) buyuruyor.

“Gerçek bir sebeple yarattık…” (ed-Duhân, 39) buyuruyor.

Bu ilâhî dershanenin talebeleri; insanlar ve cinler. Ders/dersimiz; kul olabilmek, mârifetullah’tan bir nasip alabilmek. Kazanılan şeyin diploması, saâdet-i dâreyn. Hem dünyada kalbin huzuru, hem de ilâhî bir saâdet ve Cennet.

Muvaffak olanlara Cenâb-ı Hak:

“…Kulları içinde ancak âlimler Allah’tan gereği gibi korkar (takvâ sahibi olur).” (Fâtır, 28) buyuruyor.

Kazanamayanlar, kaybedenler… O da Cuma Sûresi’nde:

“…Kitap yüklü merkepler gibidir…” (el-Cumua, 5) buyruluyor. Yani îman kalpte tecellî etmemiş, kalbe inmemiş, zihinde kalmış, bilgiler de zihinde kalmış, davranışlara geçmemiş…

Cenâb-ı Hak, irşad üzere 124 bin, diğer rivâyete göre daha, 200 küsur bin peygamber gönderiyor. Her peygamber bir kavme âit. Yalnız Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bütün âlemlere.

وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ

((Rasûlüm!) Biz Senʼi âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” [el-Enbiyâ, 107]) Bütün âlemlere rahmet olarak gönderiliyor.

Cenâb-ı Hak muhtelif âyetlerde bize Rasûlullah Efendimiz’in kendi yanındaki yüceliğini bize bildiriyor:

“…Allah ve melekler salât eder… Siz de tam bir teslîmiyetle selâm verin.” (Bkz. el-Ahzâb, 56) buyuruyor.

Yine Allâh’a ve âhirete kavuşmayı umanlar için Rasûlullah Efendimiz bir üsve-i hasene/örnek şahsiyet.

Zengin-fakir, kimsesiz, garip, yalnız, kim varsa; ne mevkî, ne makamdaysa, kıyâmete kadar gelecek bütün insanlara, bütün beşeriyete üsve-i hasene, örnek şahsiyet, örnek karakter. O’nun 23 senelik peygamberlik hayatı, bütün insanlığa bir misal.

Bir insanın başından ne hâdise geçse, bir benzeri o 23 senelik peygamberlik devrinde Efendimiz’in ve ashâb-ı kirâmın başından geçmiştir. Efendimiz, çok büyük bizim için bir nîmet. Cenâb-ı Hak:

لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ

(“Yemin olsun, Allah müʼminlere bol ihsanda bulundu…” [Âl-i İmrân, 164]) buyuruyor. En büyük nîmet.

Kur’ân-ı Kerîm:

اَلرَّحْمٰنُ عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ خَلَقَ الْاِنْسَانَ عَلَّمَهُ الْبَيَانَ

(“Rahmân Kurʼânʼı öğretti. İnsanı yarattı. Ona açıklamayı öğretti.” [er-Rahmân, 1-4]) buyruluyor.

“Rahman Kur’ân’ı öğretti.” (er-Rahmân, 1)

Cenâb-ı Hak burada merhamet sıfatını bildiriyor.

“Ve insanı yarattı. İnsana beyânı öğretti.” (er-Rahmân, 3-4)

Cenâb-ı Hak insana Kur’ân-ı Kerîm ile, insan büyük bir keyfiyet kazanıyor.

Kur’ân-ı Kerîm’i Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e Cebrâil indirdi; o, meleklerin en faziletlisi oldu.

Kur’ân-ı Kerîm, gönüllerimizin sultânı Rasûlullah Efendimiz’e indi. O, bütün rasûllerin, geçmiş bütün peygamberlerin seyyidi oldu. “رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ” (âlemlere rahmet) oldu.

Kur’ân-ı Kerîm, ümmet-i Muhammed’e geldi, bize geldi. Bu ümmet, ümmet-i Muhammed, ümmetlerin en hayırlısı oldu. Ümmet-i merhûme oldu, rahmet ümmeti oldu.

Kur’ân-ı Kerîm, Ramazân-ı Şerîf’te indi. Ramazân-ı Şerîf ayların en hayırlısı oldu. Af ve mağrifet mevsimi oldu.

Kur’ân-ı Kerîm, Kadir Gecesi’nde indi. O gece bütün gecelerin en hayırlısı… “مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ” (el-Kadr, 3) Bin aydan öteye, seksen küsur senenin fazîletini, Cenâb-ı Hak ne kadar ümmet-i Muhammed’e merhametli, bin aydan daha hayırlı oldu. Bu Kadir Gecesi yalnız Rasûlullah Efendimiz’e âit, diğer peygamberlerde yok.

Dolayısıyla eğer Kur’ân-ı Kerîm bir mü’minin kalbine ve hayatına tesir ederse, o mü’min, insanların en hayırlısı olur. Kâinat kitabının sayfalarını okur. İlâhî azamet, ilâhî kudret akışlarına, ilâhî nakışlara âşinâ olur.

Ramazân-ı Şerîf bizim için büyük bir rahmet, büyük bir bereket ayı. Affın tuğyân ettiği bir ay olmuş oluyor.

Selef-i sâlihîn, Ramazân-ı Şerîf gelmeden altı ay evvel, Ramazân-ı Şerîf’e mülâkî olmak için duâ ederlerdi. Ramazân-ı Şerîf bittikten sonra da bir ay kabûlü için duâ ederlerdi.

Geçen sene birçok akrabamız vardı, kardeşlerimiz vardı. Onların bir kısmı bu sene Ramazân-ı Şerîf’e erişemediler. Onun için bizim de belki bu Ramazan, son Ramazân-ı Şerîf’imiz olabilir. Cenâb-ı Hakk’ın büyük bir rahmet mevsimi. Cenâb-ı Hak cümlemize -inşâallah- bu Ramazân-ı Şerîf’i idrâk etmeyi, mûcibince amel etmeyi, rahmetin tuğyân ettiği bu aydan müstefîd olmayı, Cenâb-ı Hak nasîb eder -inşâallah-.

Efendimiz minbere çıktılar. Üç sefer “âmîn, âmîn, âmîn” buyurdular.

Sahâbî dediler ki:

“–Bir muhâtap yok yâ Rasûlâllah, niçin âmîn dediniz, neye âmîn dediniz?”

Efendimiz buyurdu ki:

“–Cebrâil geldi, üç hususta îkaz etti. Birinci hususta, anne-baba ihtiyarlar, yaşlanır, evlâtları onlara bîgâne kalır, o, rahmetten uzak olsun dedi.

İkincisi; yâ Rasûlâllah Sen’in ismin geçer, Sana bîgâne kalır. Allâh’ın bu rahmetine bîgâne kalmak, Sen’in ismin geçer yâ Rasûlâllah, salevât-ı şerîfe getirmez, bîgâne kalır, o da rahmetten uzak olsun dedi. Âmîn dedim.” buyuruyor.

Hep bunlar bize Rasûlullah Efendimiz’in Cenâb-ı Hak indindeki bir ehemmiyetini bildiriyor. Âyetlerle bildiriyor. Cebrâil’i vâsıta kılarak bildiriyor.

“Üçüncüsü; kul Ramazân-ı Şerîf’e girer, affın tuğyan hâlinde olduğu bir ay. Affolmadan çıkar. Ramazan’ı gaflet içinde geçirir. O da rahmetten uzak olsun.” buyurdu. (Bkz. Hâkim, Müstedrek,  IV, 170)

Velhâsıl -elhamdülillâh- bu; anne-babalarımız, onlara hizmet etmek bir rahmet. Cenâb-ı Hak; قَوْلًا كَرِيمًا buyuruyor. Onlar yaşlanır, hâlden düşer. Sen onlara güzel sözler, ikramkâr sözler söyle. Onlara merhamet kanatlarını aç, onlara duâ et buyuruyor. (Bkz. el-İsrâ, 23)

Efendimiz bize nîmetlerin zirvesinin zirvesi.

“…Ben kabrimde kıyâmete kadar «ümmetî, ümmetî» diyeceğim.” buyuruyor. (Bkz. Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIV, 414)

“…Sizin güzel amelleriniz bana gelir, hoşnut olurum (buyuruyor). Menfî amelleriniz gelir, sizin için mağfiret dilerim.” buyuruyor. (Heysemî, IX, 24)

Bir de bize bir tembihâtı var Efendimiz’in Vedâ Hutbesi’nde:

“Aman günah işleyerek benim yüzümü kara çıkartmayın.” buyuruyor. (Bkz. Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56)

Cenâb-ı Hak hepimize, tabi bu kalbî merhaleler neticesi, Efendimiz’in hakîkatinden Cenâb-ı Hak nasipler ihsân eylesin.

Ashâb-ı kirâma o nasip geldi. Bütün ashâb-ı kirâmın gâyesi, O’nun gibi yaşayabilmekti. O’nun hayatının zeminine vasıl olabilmekti. Onlar O’nu o kadar hakîkatini yakından tanıdı ki O’nun en ufak bir arzusuna:

“–Emret yâ Rasûlâllah! Canım, malım, her şeyim Sana fedâ olsun.” dedi.

Cenâb-ı Hak bizim cümlemize de -inşâallah- böyle bir gönül nasîb eylesin.