Bu Dünyaya Mâsum Olarak Geldik

Bu dünyaya mâsum olarak geldik, günahsız olarak geldik. Cenâb-ı Hak, insanın, dünya kirlerinden temizlenerek aynı sâfiyetle Cennetʼe girmesini arzu ediyor. Doğduğun gibi tertemiz.

يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ

(“O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allâhʼa kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” [eş-Şuarâ, 89]) buyuruyor Cenâb-ı Hak.

İşte bunun için Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri Kādıʼl-Kudât iken o nefsânî problemlerini hâlletmek, makam ve mevkiin kendisine getireceği gurur-kibirden kurtulmak için Bursa sokaklarında ciğer sattı.

Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, kendisine “Güneşlerin Güneşi” denildi. “Senden daha üstün kim var?” denildi. O, yok dedi, şeye gitti, Dehlevîʼye gitti Hindistanʼa. Orada 6 ayda büyük merhaleler aldı. İlk gittiği zaman da ona, allâme (olmasına rağmen) helâların temizliği verildi. Çünkü ilim, -Allah korusun- en büyük insana bir enâniyet getirir.