Bir Müʼmin, Rûhânî Dokusunu Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼden Alacak

Sâdî-i Şîrâzî var. Bu da Mevlânâ gibi, büyük, çok derin evliyâullahtan. O, Mevlânâ gibi hikâyelerle, birçok mevzuyu hikâyelerle îzah ediyor. Çünkü mücerredler müşahhas hâle geldiği zaman, zihin daha rahat kavrıyor. O, Gülistan adlı eserinde bir hikâye naklediyor:

Bir kişi hamama gider, diyor. Hamamda dostlarından biri kendisine bir kil verir, diyor, temizlenmesi için. O zaman sabun olarak kil kullanılıyordu. Adam, o kilden rûhunu okşayan bir râyiha duyuyor, güzel bir koku. Kille konuşuyor:

“‒A mübârek! Senin güzel kokunla mest oldum.” diyor. “Sen misk misin, amber misin?” diyor.

Kil de ona cevap veriyor:

“‒Ben misk de değilim, amber de değilim.” diyor. “Ben, bildiğiniz alelâlede bir kilim, toprağım.” diyor. “Lâkin ben, bir gül fidanının altındaydım.” diyor. “O seher şebnemlerinden, o gül yapraklarından akan şebnemlerle dâimâ ıslandım, hamur oldum.” diyor. “Bu koku bana ait değildir; o gülden gelen şebnemlere âittir.” diyor.

Yani bir müʼmin, rûhânî dokusunu Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimizʼden alacak.