29 Eylül 2014 Pazartesi

Her musîbet, ona müstehak olunduğu için başa gelmez. Bâzen bir müʼmin, mazlûmiyetle taçlanmak, sabır neticesi mânen derece elde etmek ve mükâfatlandırılmak üzere bir musîbete mâruz kalır. Eğer musîbetler hep müstehak olma karşılığında başa gelseydi, mâsumiyet/günahsızlık sıfatına sahip olan peygamberler üzerine hiçbir musîbet gelmezdi. Hâlbuki insanlık tarihinde en büyük musîbetlere mâruz kalanlar; başta nebîler silsilesi, sonra evliyâullah ve derece derece sâlih müʼminlerdir. Onlar bu sûretle; sabrın muhteşem mükâfatlarına nâil olmuşlardır.

Ayrıca onlar, yalnız dilleriyle değil, hâlleriyle de sabrı telkin ederek musîbetlere mâruz kalan müʼminlere en güzel örnek teşkil etmişlerdir. Nitekim âyet-i kerîmede bildirildiği üzere, ebedî hüsrandan kurtuluşun bir şartı da; “sabrı tavsiye etmek”tir. (Bkz. el-Asr, 3)