27 Temmuz 2020

Kurban; can ve maldan olduğu kadar evlâttan da bir fedakârlık telkinidir.

Cenâb-ı Hak; dostluğuna tâlip olan kulunun gönlünde, Zâtʼından başka hiçbir fânî sevginin bulunmasına rızâ göstermez.

Hazret-i İbrahim; oğluna olan muhabbetiyle imtihan olmuş ve Cenâb-ı Hakk’ın muhabbeti için bütün fânî muhabbetleri fedâ edebileceğini göstermiştir. Cenâb-ı Hak ise; bu teslîmiyet ve fedakârlığa mukabil, Hazret-i İsmail’i muhafaza etmiş, canını bağışlamıştır. Onun canına fidye olarak gökten bir koç indirmiştir. Kurban ibadeti böyle başlamıştır.

Cenâb-ı Hak; bizlere, evlâtlarımızı kurban etmemizi emretmiyor. Fakat evlâtlarımızı, İslâm şahsiyet ve karakteriyle terbiye etmemizi emrediyor. Onlara Kur’ân’ı, Sünnetʼi tahsil ettirmemizi emrediyor. Böylece onları nefsin esiri, şeytanın zebûnu, dünyevî ihtirasların ve zamâne fitnelerinin kurbanı olmaktan kurtulup ebedî saâdet ve selâmete kavuşmalarını arzu ediyor.