27 Mart 2020

Günümüzde yaşadığımız virüs salgını, içinde pek çok ibretler barındıran mühim bir tefekkür vesîlesidir.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- böyle bir salgın olan yere girmemeyi, şayet bulunduğunuz yerde varsa oradan çıkmamayı tavsiye buyurmuş; salgın hastalık olan bir yerden kaçmanın, ordudan kaçmak kadar ağır bir vebâl olduğunu haber vermiştir.

Zaten günümüzdeki salgın, neredeyse bütün cihânı kaplamış durumda. Yani ondan kaçacak bir yer de yok…

Günümüzün bu vaziyeti, uhrevî bir ibret manzarasını hatırlatmaktadır:

Nitekim Cenâb-ı Hak da, kıyâmet günü mücrimlerin ilâhî azamet tecellîleri karşısında dehşete kapılıp;

“–Bugün kaçacak yer neresi?!” diyeceklerini bildirmekte (Bkz. el-Kıyâme, 10) ve ardından onlara şöyle cevap vermektedir:

“–Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur! O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzûrudur.” (el-Kıyâme, 11-12)

Unutmayalım ki, ne dünyada ecelden kaçacak bir mekân, ne kabirde geri dönmeye imkân, ne de kıyâmetin dehşetinden sığınacak bir barınak vardır! Zira her mekân Allâh’ın mülkü, her zaman da ilâhî irâdeye boyun eğmiş hâldedir. Öyleyse ebedî kurtuluşun tek çâresi;

فَفِرُّوا اِلَى اللّٰهِ

“Allâhʼa koşun!..” (ez-Zâriyât, 50) buyruğuna uyarak, yegâne sığınak, dayanak ve barınağımız olan Allâh’a yönelmektir. Gözyaşlarıyla yıkanmış samimî tevbe ve istiğfarlarla, vicdanlardaki merhamet filizlerini yeniden canlandıracak sadaka ve infaklarla, vecd ve istiğrak dolu secdelerle, Cenâb-ı Hakk’a yakınlığımızı artırabilmektir…