25 Nisan 2014 Cuma

Acaba bizim gönül dünyamız, Allah Rasûlüʼnün kalbî rikkatinden ne kadar izler taşıyor? Nebevî hassâsiyetlere, ne kadar âşinâ hâldeyiz? Vicdanlarımızı ne kadar Allah Rasûlüʼnün duygularıyla tezyin edebiliyoruz? Bin bir sıkıntı içinde kıvranmasına rağmen; yüksek hayâ, iffet ve haysiyetinden ötürü, kimseye ihtiyacını arz edemeyen kırık kalpli din kardeşlerimizi sîmâsından tanıyabilecek bir gönül gözüne sahip miyiz? “Önce nefsim” demek yerine, “önce din kardeşim” diyebilecek bir diğergâmlık seviyesi okunuyor mu ruh grafiğimizde?.. Sûriyeli muhâcir kardeşlerimiz, bizleri ne kadar gayret ve hassâsiyete sevk ediyor? Kendimizi ne kadar, onları ne kadar düşünebiliyoruz?