22 Temmuz 2014 Salı

Abdullah bin Mübârek Hazretleri, haccı îfâ ettikten sonra Kâbe’de yakaza hâlindeyken iki melek gelir. Biri diğerine:

“–Bu sene 600 bin kişi haccetti. Fakat hepsinin haccı, Şam’da Ali bin Muvaffak isminde, hacca niyet edip de gidemeyen bir ayakkabı tamircisinin sâlih ameli hürmetine makbûl oldu.” der.

Merak içinde kalan Abdullah bin Mübârek Hazretleri, ilk kervanla Şam’a gider, o zâtı bulup sorar:

“–Sen hacca gitmediğin hâlde, ne amel işledin?”

Ali bin Muvaffak anlatır:

“–Otuz senedir hacca gitmeyi arzu eder dururdum. Ayakkabı tamirinden 300 dirhem para biriktirdim. Hacca niyet ettim. Hâmile zevcem:

«–Komşudan et kokusu geliyor; bana bir parça et ister misin?» deyince, komşuma gidip durumu anlattım. Komşum ise ağlayarak:

«–Yedi gün oldu ki, çocuklarım açtır. Yolda ölü bir hayvan buldum. Ondan bir parça kestim. Şimdi onu kaynatıp çocukları avutuyorum. Helâl bir gıda bulamazsam, mecburen onu yedireceğim. İsterseniz vereyim, fakat bu kaynayan et, bunlara ölümle burun buruna geldikleri için helâl, size ise böyle bir zarûretiniz olmadığı için haramdır.»” dedi.

Bunu duyunca, sanki içimden bir parça koptu. Binbir zorlukla biriktirdiğim bu 300 dirhemi ona verdim; «Yâ Rabbî, hac niyetimi kabul et!..» diye Rabbime ilticâ ettim…”

Demek ki Allâhʼın rızâsının hangi amelde olduğu meçhuldür. Onun için her sâlih amele îtinâ göstermek îcâb eder. Bilhassa insana hitap eden hizmetlere, gönülleri ihyâ eden fedakârlıklara daha fazla ehemmiyet vermek gerekir. Bugün Sûriye muhâcirleri karşısındaki durumumuz, bu hassâsiyete en güzel misal teşkil etmelidir…