İlâhî hakikatlerle terbiye edilmemiş ham nefislerin emel ve ihtiraslarını birbiri arkasına ekleyerek uzatırsak, bu zincirleme arzulara “tûl-i emel” denir. Bunlar da ancak mezarlıkların hududuna kadar ömür sürer. Neticesi, ağır bir hüsran ve nedâmettir.
Cenâb-ı Hak, sırf dünyevî ve nefsânî ihtirasları peşinde ömür tüketip âhirete eli boş olarak çıkan bedbahtlara;
عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ
“Çalışmış, (boşa) yorulmuşlardır!” (el-Ğâşiye, 3) buyurmaktadır.
Basîret nazarıyla seyredildiğinde görülür ki tûl-i emel; gölge gibi kaçan, Güneş gibi batan, bitip tükenmek bilmeyen fânî hayaller yığınıdır. Ölüm ve âhireti unutan gafillerin gözlerini boyayan, aynadaki yalanlardan ibarettir…