Şükür, sadece dilimizin “Yâ Rabbi Sana şükürler olsun!” demesinden ibaret değildir. Bu lâfzî şükrün içini, kalbî ve fiilî şükürle de doldurmak gerekir.
Kalbî şükür; nîmetlerin asıl sahibinin Allah Teâlâ olduğu şuurunu kalpte sabitlemektir.
Fiilî şükürse; o nîmetleri Allâh’ın râzı olmadığı işlere âlet etmemek, bilâkis onları Allâh’ın arzu ettiği şekilde kullanarak rızâ-yı ilâhîye vesîle kılabilmektir.