14 Ekim 2016

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- vefât ettiğinde, Abdullah bin Mes’ûd -radıyallâhu anh-:

“–İlmin onda dokuzu gitti.” buyurmuştu.

Bunun üzerine sahâbe-i kirâm kendisine:

“–Daha içimizde âlimler var!” dediler.

İbn-i Mes’ûd -radıyallâhu anh- ise:

“–Ben mârifet ilminden bahsediyorum.” cevâbını verdi.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“…Allah’tan, kulları içinde ancak ilim sahibi olanlar (gereğince) korkar…” (Fâtır, 28)

Bu ilâhî beyandan da anlaşılacağı üzere, kalpte Allâh’a karşı haşyet ve takvâ hisleri uyandırmayan bir ilim; Allah katında makbûl sayılan, âyet ve hadislerde fazîletinden bahsedilen “ilim” değildir. Hâl böyleyken bir de ilim tahsilinde birtakım bahânelerin ardına saklanarak Allâh’ın emir ve nehiylerinden tâvizler vermek, bâzı mânevî zaaflara kapı aralamak ve bunları mâzur ve meşrû görmek, ne müthiş bir aldanıştır!