Gâfil bir insan, bir ressamın tabiatı taklit ederek vücûda getirdiği tabloları takdirle temâşâ ederken, kâinat ve onun Hâlık’ı karşısında aynı takdir hissini ekseriyetle duyamaz. Bütün yaratılış hârikalarını âdeta sıradan işler olarak telâkkî eder.
Selîm bir kalbe sahip olan ârif kullar ise, bir ressamın sırf nâmını devam ettirmek için vücûda getirdiği bu tablolar yerine, asıl sanatkâr ve O’nun eserleri karşısında hayret ve heyecan duyarlar. Kudret-i ilâhiyyenin tabiatta vücûda getirdiği sonsuz hârikalardaki ilâhî sanatın zevkine ererler. Sermâyesi aynı toprak olan bitkilerin rengârenk yaprak ve çiçeklerine, bunlardaki menevişlere, ağaçların renk, koku, lezzet ve şekilde sonsuz farklılık arz eden meyvelerine, ancak bir iki haftalık ömrü olduğu hâlde, kelebeğin kanatlarındaki hârika desenlere, insanın yaratılışındaki hârikulâdeliğe nazar ederler. Gözün görmesi, beynin idrâk etmesi gibi sayısız ilâhî hârikalar ve bunların “lisân-ı hâl” denilen sırlı beyanlarına kulak verirler.