Ramazân’ın en müstesnâ gecesi, fazilet bakımından bin aydan daha üstün olan “Kadir Gecesi”dir.
Kadir Gecesi, Cenâb-ı Hakk’ın Peygamber Efendimiz’in ümmetine mahsus olarak ihsân ettiği muhteşem bir mânevî hazinedir…
İhtişam, azamet, kıymet ve ehemmiyetine binâen hakkında müstakil bir sûre inmiş ve birtakım hadîs-i şerîflerle de açıklanmıştır.
O gecenin şerefine binâen, melekler ve beraberindeki Cebrâilʼin de yeryüzüne ineceği bildirilmektedir.
Şafak ağarıncaya kadar bir selâm ve selâmet gecesidir.
Demek oluyor ki Kadir Gecesi;
‒Kendisinde Kur’ân indirilmekle nurlanmış,
‒Başta Cebrâil -aleyhisselâm- olmak üzere melek akınlarıyla ulvîleşmiş,
‒Mü’minlere görünmez rûhânîler tarafından selâmlar yağdırılan; selâmet kapılarının açıldığı, feyz u bereket dolu bir ebediyet hatırası ve İslâmiyet lûtfudur.
Hazret-i Âişe Vâlidemiz, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Kadir Gecesi’nin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim?” diye sormuş, Fahr-i Kâinat Efendimiz de:
اَللّٰهُمَّ اِنَّكَ عَفُوٌّ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّى
“«Allah’ım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla!» diye dua et!” buyurmuştur. (Tirmizî, Deavât, 84; İbn-i Mâce, Dua, 5)